Yaz Ortasında 'Kasırga'!

26 Temmuz 2013 Cuma

Sağlık ve afiyeti daim olası Süleyman Demirel’in sözüdür:
“Siyasette kişinin müktesebatı (birikimi) konuşur!”
Birikim sadece siyasette değil, siyasetten sonra da konuşur, konuşturur!
Kemal Anadol birikimini siyasetten önce de sonra da konuşturanlardan (ve yazanlardan!).
50 yıl önce
“Makale” dalında 1963 Yunus Nadi Ödülü’nü kazanmıştı.
Parlak bir hukuk ve siyasi kariyer, barış ve emek adına örgütlü mücadele, 12 Eylül mahpusluğu dahil, parlamentoda geçen uzun ve zorlu yıllardan sonra...
Yeniden edebiyat.
Çünkü edebiyat, belki de
Âşık Veysel’in “sadık yârinden” önceki son sığınak.
Siyasetteki son görevi CHP Grup Başkanvekilliği idi. (Bu makamda belki de adından kaynaklanan bir garabet var. Liderin vekâlet yetkisini kullanıyor. Ama bir bakıyorsunuz,
“düz vekil”liğe bile uygun görülmüyor! Garabet belki de siyasetin kendisinde!)
Anadol, bir Ege sevdalısı.
Ege’yi tarihiyle, insanının karakteri, sevdası, coşkusuyla, devrimci özüyle kanaviçe işler gibi kâğıda döküyor.
Karşı Yaka Memleket, Büyük Ayrılık gibi belgesel kıvamdaki romanlarından sonra nihayet Kasırga-Aera (2013)!
Demirel’in dediği gibi tam da
“müktesebatını konuşturur” biçimde yazılmış bir kitap.
Adeta bir Meclis Araştırma Komisyonu raporu gibi...
Çok sayıda belge, bilgi ve sözlü tanıklıklara dayalı Ege’nin iki yakasını da içine alan bir tür yakın tarih belgeseli.
2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin işgal edip açlığa mahkûm ettiği komşu Yunanistan’a Türk halkının yardım elini uzatma öyküsü... Ve o savaşın, isyanın o azgın ve kızgın ortamında yaşanan bir aşk hikâyesi.
Günümüzün (hadi, benzetmek gibi olmasın diyelim) antifaşist direnişlerini elbette kat kat aşan soylu ve inançlı bir halk hareketinin öyküsünü Anadol, bir dizi film sürükleyiciliği ile lafa boğmadan 150 sayfa içinde anlatıyor.
Kasırga gerçekten adını hak ediyor.

\n

Davul

\n

Başbakan yanlış yere faiz lobisini, tencere tavacıları düşman belliyor.
Asıl düşman ona yakın görünen cemaatler, tarikat ehli çevreler, din ulemaları...
Son örneği TRT’de ünlü bir hocaefendi verdi:
“Hamileler böyle (davul çalar gibi) karınla sokakta gezmesinler! ... Ayıptır ayıp!”
Başbakan “Üç de yetmez dört. Hatta beş!” diye yırtınadursun...
Devletin, pardon iktidarın televizyonu
“Hamileler ortalıkta görünmesin!” diye fetva verenlere kucak açıyor.
Başbakan’ın
“Bol bol hamile kalın!” projesini sabote eden acaba bu hocaefendi mi, yoksa onun bu fetvasına yardım ve yataklık eden TRT mi?

\n

Canlı ispat!

\n

Aslında bu “Hamilelik eşittir müstehcenlik!” yeni bir anlayış değil.
Nurullah Ataç’ın bir öyküsünü müstehcen bulan bu hocaefendi kafalı bir yazara verdiği yanıtı hatırlayalım:
“Muhterem, sen bence sokağa da çıkma! Sakın kimseye görünme! Yoksa, annen ile babanın müstehcen iş yaptığını kanıtlamış olursun!”
TRT’nin mikrofon ve kamera (yoksa çanak mı?) tuttuğu bu hocaefendi sanırız edebiyat tarihi kadar güncel siyaseti de yakından izliyor.
Belli ki, Başbakan tarafından çok sevilen bazı hanım yazarlarımızı da kıskanıyor. Onlar üzerinden
Tayyip Bey’e de laf çakıyor.
Milliyet yazarı, CNNTürk konuşuru
Nagehan Alçı geçenlerde ikiz doğurdu. (Allah analı babalı büyütsün!) Hamileliğinin son haftalarında Başbakan tarafından Afrika gezisine davet edilmişti.
Başbakan, karnı burnunda uçağına aldığı ve geziyi baştan sona liyakat ve sadakatle izleyen Nagehan Hanım’a elbette iltifatlar da etti.
Yani TRT’nin hocaefendisinin tersine, hamileliği ayıplamak yerine gündüz vakti Afrika’larda dolaşmasına olanak sağladı.
TRT’nin hocaefendisi Nagehan Hanım’a mı laf çakıyor, Tay
yip Bey’e mi?
Hükümet Sözcüsü
Arınç aynı zamanda TRT’den de sorumlu.
Evet mikrofon Sayın Arınç’ta!

\n

Statü

\n

Dün sevindirici bir gelişme oldu.
“Keriz” sözcüğünün devlet katında kullanılan bir sözcük olduğu ortaya çıktı.
Sayın
Cemil Çiçek’in KKTC’li yetkililere “Bizi keriz yerine koyuyorsunuz!” dediği belli oldu.
Böylece bundan dört yıl önce Deniz Feneri’ne mahkemede kaptırdığımız 1.000 TL’yi geriye alma şansı doğdu.
Bir yazımızda
“Deniz Feneri, keriz feneri olmuştur!” dediğimiz için, mahkeme bu cezayı vermişti.
Dün ortaya çıktı ki...
“Keriz” devlet dilinde bir tür statü imiş!

\n

İtirafçıya Ceza Yok!

\n

Hanefi Avcı 15 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. 2 yıl 6 ayı “Yargı görevi yapanları kitabıyla etkilemekten”. (Bu kadar etkileyici kitap yazmanın elbette bir bedeli olacak!)
Ya yargı görevi yapanlar?
Okuyacakları kitaptan etkileneceklere hiç ceza yok mu? Hak-hukuktan, insanlık ve vicdandan değil de... Bir kitaptan etkilenebilecek kadar zayıf olmasına hiç cezası yok mu?
Belli ki yok. Çünkü yargıçlar bunu kararlarında açıkça itiraf ediyorlar.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları