Ali Ekber Yıldırım

Güleç yüzün, caretta caretta’ların sevimliliğini hatırlatıyor

30 Haziran 2017 Cuma

Sevgili Kardeşim Hakan, Hiç bu kadar zorlanmamıştım. Ne yazı yazarken ne de mektup yazarken. Aslında zor olan yazmak değil. Zor olan sana ve diğer meslektaşlarımıza atılan iftira karşısında bir şeyler yapamamanın üzüntüsü.

Ergenekon ve OdaTV kumpası karşısında o zaman başkan yardımcısı olduğum İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak başkanımız Atilla Sertel’in öncülüğünde arkadaşlarımıza destek olmak için Silivri yollarını aşındırdık. Senin de üyesi olduğun İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarihi bir sorumluluğu yerine getirdi. Her ay düzenli olarak meslektaşlarımızı ziyaret ettik. Duruşmaları izledik. Bireysel ve kitlesel olarak dayanışma gösterdik. Onların sesini dışarıya taşımak için çırpındık. Bugün bunları yapamamanın, sizlere destek olamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.

İnanıyorum ki, bugünler de geçecek. En kısa sürede sizler özgürlüğünüze kavuşacak ve yine yazacaksınız.

İzmir’de aynı dönemde gazeteciliğe başladık. Mesleğe başladığımız yıllarda idollerimiz vardı. Yunus Nadi gibi, ülkenin kurtuluş mücadelesi verdiği bir ortamda gazete çıkararak bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi verenlerin ışığında gazetecilik yapacaktık. Sedat Simavi’nin dediği gibi kalemimizi gerekirse kıracak ama satmayacaktık. Abdi İpekçi gibi evrensel gazetecilik ilkeleriyle habercilik yapacak, Uğur Mumcu gibi araştırmacı gazeteci olacaktık. İlhan Selçuk gibi bilge olacak toplumu aydınlatacaktık.

Ustalarımız vardı. Çalıştığımız gazetelerde bizden önce bu işe başlamış, bize mesleği öğreten, ustalarımız..

Birlikte mesleğe başladığımız haber dışında hemen her şeyi paylaştığımız meslektaşlarımız vardı.

Sonra gün geldi hepimiz bir yerlere savrulduk. Kimimiz içeride, kimimiz yazı yazdırılmayan, işsiz bırakılan, kalemi, ekranı elinden alınan dışarıdaki gazeteciler olduk.

Bu satırları yılgınlık, umutsuzluk olsun diye yazmıyorum. Aksine, geleceğe umutla baktığımızı paylaşmak için yazıyorum.

Sevgili Kardeşim,

Kaç yıl oldu yüz yüze görüşmeyeli anımsamıyorum. Anımsadığım güleç yüzün, bana hep İztuzu sahilindeki caretta caretta’ların sevimliliğini hatırlatıyor. Senin haberlerin ve inatçı takipçiliğin ile caretta caretta’ların dünyada belki de son yaşam alanı olan İztuzu’nda yaşamlarını sürdürdüklerini biliyorum.

Aliağa, Bergama ve daha nice çevre hareketinde en önde hep sen ve senin yaptığın haberler vardı.

Bugün Türkiye’de “çevre duyarlılığı” varsa bunun temelinde yıllar öncesinden başlayan senin duyarlılığın ve haberlerin vardır.

Bilimin, teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünyada size bilgisayar, daktilo yani kısacası yazı makinesi verilmezken, mektup almanız yasakken senin bilgisayarla bütünleşmiş yüzünü anımsıyorum.

Haberlerin daktiloyla yazıldığı, telefaksla geçildiği, bazı gazete ve ajanslarda teleks odasının varlığını sürdürdüğü bir dönemde içimizde ilk bilgisayarı alan arkadaşım, kardeşim olarak yüzündeki o teknolojik ışığı anımsıyorum.

Bizler kaç yıl sonra sana öykünerek, sana inanarak ilk bilgisayarlarımıza kavuştuk. Bizim ilk bilgisayarlarımız senin ikinci el bilgisayarların oldu.

Son sözüm seni Silivri zindanında tutanlara; caretta caretta’larla, foklarla dost olan, teknolojiyi bu kadar içselleştiren bir adamdan terörist olur mu?

Akın Atalay’a, Güray Öz’e, Turhan Günay’a, Musa Kart’a, Önder Çelik’e, Bülent Utku’ya, M. Kemal Güngör’e, Kadri Gürsel’e ve değerli dost Murat Sabuncu’ya, Ahmet Şık kardeşime, en kısa sürede özgürlükte buluşmak dileği ile selam söyle.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları