Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Demir Kapı Kör Pencere / 6
Günde bir kez gelen hapishane yemekleri hem vitamin ve protein hem de kalite ve lezzet bakımından parlak değildi.
‘Hapishane kapuskayı sevdiriyor’
Hapishanede kişioğlu, kendi kendisinin de ruh doktoru olmak zorunda. Dengeni korumak için çok dikkatli olacaksın. Öfkeni olduğu kadar sevincini, neşeni de dengeleyeceksin. Hapishane derin kederleri de kaldırmaz, aşırı, abartılı sevinçleri de, bir öfori hali ardından büyük bir çöküşü getirebilir. Erdal Atabek ilk günden başlayarak sağlık konusunda koğuş temizliğinin önemini vurgulamayı da ihmal etmiyor; söylediklerini yerine getiriyoruz. Günde bir öğün gelen hapishane yemekleri baklagiller, makarna, bulgur ve pirinç pilavından ibaret. Bunlar da hayvani protein ve sebzenin, meyvenin vitaminini içermiyorlar.
Grubumuzun ve de koğuşumuzun, bütün hapishaneye ve personele de hayrı dokunan, anında ünleri her yere yayılan iki doktoru, Prof. Dr. Metin Özek ile Erdal Atabek bizi çeşitli konularda uyarıyorlar.
Metin Özek, bu biteviye yaşamın bizi monotonlaştıracağını, dışardan gelen uyarıların azalacağını, bu yüzden duyargalarımızı açık tutmamız, sürekli kafayı çalıştırmamız (burada ben bermutat “kafayı çalıştırmayı becerseydik, hiç burada olur muyduk” diye itiraz ediyorum), okumamızı, spor yapmamızı salık veriyor.
Metin Özek psikiyatr profesörü, dalında uluslararası bir isim haline gelmiş. Hapishanenin güç koşullarında psikiyatr uzmanına ihtiyaç var.
Nitekim, C-16’da eczacılık işiyle uğraşırken kaçak ilaç yüzünden içeri düşmüş Seyfettin adında varlıklı bir delikanlı, biraz da dışarıdaki olaylara, eczanesine, karısına, kaynanasına taktığından kafayı üşütüverdi.
Bir soğuk algınlığının tedavisinin bile yapılamadığı böyle bir yerde, böyle bir hastalığın gereği nasıl yerine getirilecekti ki...
Zavallı Seyfettin gitti geldi ama tedavi olamadı, sonra da bir gün koğuştan alıp götürdüler...
Bizim kaçakçı arkadaşların her biri gönüllü kafa doktoruna dönüşüp Seyfettin’e yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Onlara baktıkça aklıma, eline bir kedi geçirip kuyruğuna teneke bağlayarak, “ne olacak acaba?” diye bakarken hayvancağızı deli eden çocuklar geliyordu.
Metin Hoca’nın Seyfettin’e, fazla bir yararı olmasına imkân yoktu. Onunla uğraşan başka doktorlar vardı. Ama özellikle B-1 koğuşuna geçmemizden sonra, işkenceden gelen ve orada gördükleri tahribat üzerlerinde silinmez izler bırakan birkaç siyasi tutuklu arkadaşın tedavilerinde çok yardımcı oldu, çok yararlı şeyler yaptı.
Herkes kendi kendisinin ruh doktoru olmalı
Hapishanede kişioğlu, kendi kendisinin de ruh doktoru olmak zorunda. Dengeni korumak için çok dikkatli olacaksın. Öfkeni olduğu kadar sevincini, neşeni de dengeleyeceksin. Hapishane derin kederleri de kaldırmaz, aşırı, abartılı sevinçleri de, bir öfori hali ardından büyük bir çöküşü getirebilir.
Hem kalender, hem de kontrollü olmak gerek.
Erdal Atabek ilk günden başlayarak sağlık konusunda koğuş temizliğinin önemini vurgulamayı da ihmal etmiyor; söylediklerini yerine getiriyoruz.
Hem Metin Hoca, hem Erdal Atabek beslenmemiz konusunda da endişeliler, günde bir öğün gelen hapishane yemekleri baklagiller, makarna, bulgur ve pirinç pilavından ibaret. Bunlar da hayvani protein ve sebzenin, meyvenin vitaminini içermiyorlar.
Sıkıyönetim içeri girenlerin denetiminde sert davrandığından, öyle kantinden alınacaklar da pek fazla çeşitli değil.
Neyse hayvani protein ihtiyacımızı, kantinden alınan yoğurt, peynir, yumurta ve Ergun Elgin’in eşi gıda uzmanı Ersin Elgin’in bir ziyaret gününde gördüğü ve yememize şiddetle itiraz ettiği, o zamanlar afiyetle yerken şimdi tadını damak belleğimden anımsadığımda midemi kaldıran sucuklarla gidermeye çalışıyoruz. Meyve ve domates de alabiliyoruz kantinden, onunla da salata yapıyoruz.
Sebze sorununda da idarenin de uyarılara kulak vermesi üzerine arada mevsiminde kapuska, nadiren ıspanak geliyor.
‘Hapishane insanı gerçekten islah ediyormuş'
Ben kapuskayı değil severek yemek evde pişerken kokusuna bile dayanamayacak kadar uzak bulurdum kendime.
Sağmalcılar’da ise sallıyorum kaşığı kapuskaya, hapishaneden sonra kapuskayı zevkle yer oldum. Hele kemik suyu ve de tereyağı ile pişirilir, içine et parçaları eklenir, üstüne de kırmızı biber serpilirse...
Kapuska konusundaki tavır değişikliğimi bir ziyarette Mine’ye açıklıyor ve ekliyorum:
- Yahu demek ki hapishane insanı gerçekten ıslah ediyormuş!
Zenginleştirilmiş hapishane yemeği
Günde bir kez saat 11-12 arasında, hem öğlen hem akşam için gelen hapishane yemekleri, hayvani protein ve vitamin açısından olduğu kadar kalite ve lezzet bakımından da parlak değil.
Buna karşı hapistekilerin bulduğu çare yemeği zenginleştirmek oluyor.
Gelen yemekler karavanadan grup ya da kişilere dağıtıldıktan sonra, alınıyor, bir kevgire boşaltılıyor, kevgirin üzerine boca edilen sıcak suyla her şeyden önce bir temizleniyor.
Ardından da bir tencerede, yağ ile öldürülen soğan ve domates sosuyla hazırlanan malzeme ile yeniden pişirilerek “zenginleştiriliyor” veya terbiye ediliyor, ondan sonra yeniliyordu. Tabii daha yenilir yutulur hale gelmiş oluyor.
Biz “Barışçılar” sabah ve öğlen kendi imkânlarımızla idare ediyor, akşam da idarenin verdiği yemeklerimizi zenginleştirerek hep bir arada yiyoruz.
Bu arada hak yememiş olmak için belirtmeliyim ki, çok nadiren de olsa, tavuk yemeği de veriyorlar. İşte o günlerde Hüseyin Baş, kendi yerinden kalkıyor ve “ben müşekkel hayvan yemem” diyerek ağzına tavuk koymayan Gencay Şaylan’ın yanına oturuyor, Gencay da kendisine kedinin ciğerciye bakışı benzeri bakışlar atan Hüseyin’e uzatıyordu payını...
Bu arada kantinden aldığımız malzeme ile elden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyoruz hepimiz.
Her şeyden önce yumurta ve peynir olduğu için zeytin ya da nebati yağda omlet yapıyorum.
Yoğurda reçel ya da bal katarak, kendimize özel tatlı hazırlıyoruz. Daha o zamanlar meyveli yoğurtlar piyasaya çıkmış değildi.
Hamsi lakerda, Sağmalcılar’s Pizza
Bir keresinde, kantinden hamsi geldi C-16’ya, herhalde bu balığın çok mebzul olduğu bir dönemdi. Barışçı arkadaşlara ısrar ediyorum “Bol alın” diye, “Yahu durmaz kokar” diyorlar, ama sonunda kabul ediyorlar.
O gece bütün koğuşta kesif bir hamsi tava kokusu... herkes saldırıyor hamsilere, yanında soğanı da eksik etmeden...
Kalan hamsileri alıyor, kılçıklarını ayıklayarak “yaprak çıkarıyor”um, sonra da bol suyun altında bütün kanları temizliyorum. Ergun Elgin geliyor yanıma soruyor:
- Ne yapıyorsun?
- Hamsi lakerda oğlum, diyorum, bak parmaklarını da yersin!
Hamsileri diziyorum, bir tepsiye, dostum Kerim Afşar’dan öğrendiğim gibi, üstlerini tuzla kaplıyorum. Tuz onları birkaç saat içinde pişirecek, sonra tuzları silkeleyip hamsileri, zeytin ya da nebati yağ dolu kavanozlara koyuyor, bir süre çıkarıp çıkarıp afiyet ile yiyoruz.
Malzeme kısıtlı ama onlarla da bir şeyler yapmak mümkün. Nitekim, bayat ekmeklerin dibini kesip hafifçe kızartırken bir yandan da zeytinyağı ve domates salçası ile bir sos hazırlıyor, onları da bir tepsiye koyduğum ekmeklere içirdikten sonra, üstlerine sucuk, rondela halinde kesilmiş domates, siyah zeytin ve rende kaşar ile bir folyoyla örttüğüm tepside bir süre daha bıraktıktan sonra indirip servis ediyorum. İşte size eldeki malzeme ile yapılmış, Sağmalcılar’s Pizza.
‘Rus salatası yaptım'
Bir keresinde de B-1 koğuşunda gerekli malzemenin tümünü değilse bile bir bölümünü bulunca, Rus salatası yaptım. Şimdi hazır mayonezlerle hanımlara çocuk oyuncağı gibi geliyor. Ama onun hüneri mayonezini tutturmadaydı ve bunun için yağ ile yumurtanın aynı ortamda ve sıcaklıkta olmaları kuralını bildiğimden buzdolabından çok önce çıkmış yumurta kullandım. Ama Rus salatası girişimim, her defasında mayonez tutmayıp birkaç kez başarısızlıkla sonuçlanınca, başarılı deneylerim üç-dört ile sınırlı kaldı.
‘Türk salonu krem karamelle birleştirdi'
Krem karamel, sevilen, hoşa giden bir tatlıdır, birçok lüks lokantanın mönüsünde de yer alır. Aslında yapılması da o kadar güç değildir. Bütün malzemesi, yarım kilo süt, dört çorba kaşığı toz şekeri, dört yumurta ve şekeri karamelize etmekte yardımcı olacak olan limondan ibarettir.
Dört yumurta ile içine şekerle kaynatılan sütü karıştırarak kaynattıktan sonra, bunların hepsini, bir başka dibinde, katılaşmaya başlamış karamelize edilmiş şekerin bulunduğu tencereye boca edip, onu da içinde su kaynayan büyük bir başka tencereye koyup, bain marie usulü suda kaynatınca krem karameli elde edebilirsiniz.
Pahalı olmayan, malzemesi hapishanede bulunan bu tatlıyı C-16’da yapmaya başlamıştım. Ama siyasiler koğuşu B-1’de daha sık yapar oldum. Lezzetin ulaşılabilir olduğunu gören diğer gruptan siyasi tutuklu arkadaşlar da kendilerine öğrettiğim bu tatlıyı, grupları için yapar oldular. Başlarda gelip soruyorlar, gidip görmemi istiyorlardı.
‘Denetlemek hoşuma gidiyor'
Yamaklarını denetleyen usta bir aşçı edasıyla gidip bunlara bakmak çok hoşuma gidiyor, hiç gerekli olmadığı halde kapakları açtırıp göz atıyor, sonra da çok bilmişçesine,
- Aferin iyi gidiyor, devam, diyordum.
Ziyaretlerinden birinde karım Mine’ye,
- Nihayet Türk solunu bir asgari müşterekte birleştirdim, dedim.
- Ne asgari müştereği diye sorunca da,
- Ne olacak krem karamel asgari müştereği deyip fraksiyonların ocak başında krem karamel yapmakta nasıl birleştiklerini anlattım.
Sonra Mine Sirmen, bir dergi ile yaptığı söyleşi de bu “krem karamel asgari müştereği” öyküsünü anlatmış, yayımlanınca, bizim dava ile ilgili kimi çevreler işin ciddiyeti bozuluyor gerekçesiyle öfkelenmişler.
Neyse, Mine kendine söylenenlere nasıl cevap verileceğini çok iyi bildiğinden üzerinde bile durmadım. O da gerekli yanıtı zaten verdi.
Hüseyin Baş’ın şekersiz krem karameli
Bu krem karamel işine Hüseyin Baş da sardı. O da öğrendi, arada bana da soruyor, “gel bak!” Ben de gidip bakıp, biraz da ayıp ediyorum. Çünkü üzerine limon sıkılmış şekerin karamelize olurken köpürmesi doğal ama ben öyle değilmişçesine,
- Eee bu köpükler ne, diyorum.
O da ha babam köpükleri temizlemeye çalışıyor. Sonra genç arkadaşlar çok sevdikleri Hüseyin’e “Sen uğraşma abi biz yaparız” dediler. Hüs’ün krem karamelleri artık ısmarlama oldu.
Her şey bu minval üzere giderken 17 Şubat 1985 günü mahkeme Barış Derneği tutuklularından dosyası incelenenlerden Reha İsvan, Aykut Göker, Gencay Şaylan, Tahsin Usluoğlu ve Haluk Tosun’un tahliyelerine, dosyaları incelenmeyen Erdal Atabek, Ali Taygun, Orhan Taylan, Ergun Elgin, Hüseyin Baş ve benim de durumlarının daha sonraki duruşmada ele alınmasına karar veriyor, giden arkadaşlar gidiyorlar. Biz son altı Mohikan kalıyoruz içeride baş başa...
18 Şubat günü, Ergun Elgin, toplu güzel bir akşam yemeği yiyelim önerisini getiriyor. Moral yükselten bu öneriyi sevinerek kabul ediyoruz. Hüseyin bir jest yapıyor:
- Krem karameli ben hazırlayacağım.
Hazırlıyor da yemekten sonra krem karameli bölüyoruz altıya, herkes koyuyor tabağına, ilk kaşığı alıp bakıyoruz ki, o da ne?
Krem karamelin her şeyi tamam da şekeri yok. Gülüyoruz hep birlikte, o tatlıyı üzerine vişne reçeli dökerek yiyoruz afiyetle.
Hayatımda yediğim en güzel krem karamel Hüs’ün o krem karamelidir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği