Esad’dan Kurtulmak

23 Ocak 2015 Cuma

Azgelişmiş ülkelere özgü bir ruh halidir; insanlar karşıtı oldukları iktidarları veya tepesindekini bütün kötülüklerin kaynağı olarak görürler. O bir gitse her şey çözülecektir, bütün kötülükler, yanlışlıklar bitecektir.
Nice insan hep şu teraneyi tekrarlayarak bir ömür tüketmişlerdir:
-Ah şundan bir kurtulsak!
Kurtulunmak istenen “şu” değişir, Ahmet iken Mehmet, Ali iken Veli olur, terane değişmez; kurtulmak temennisi gerçekleşir, sorunlar düzelmez, hayat böyle sürüp gider.
İnanmayanlar şöyle kendi yaşamlarına bakıp kaç kez, kaç kişi için aynı temennide bulunduklarını anımsasınlar lütfen.
Bu azgelişmiş ülke sendromunun teranesi zaman zaman emperyalizmin gizli ve karmaşık hesaplarıyla, geniş kitlelere aşılanır.
Herhangi bir amaçla bir yere müdahale etmek mi isteniyor, önce orası için insani bir hedef saptanır, ardından da hemen orada, bu amaca yönelinmesini engellediği söylenen bir şeytan yaratılır ve ondan kurtulunca her şeyin güllük gülistanlık olacağı konusunda bir algı yaratılır.
Ve aksiyon başlar.

***

ABD emperyalizmi petrol hesaplarıyla Ortadoğu’nun haritasını değiştirmeye karar vermişti.
Önce, petrol hesaplarını ardına gizleyecek kutsal, insancıl bir amaç gerekiyordu.
Bulundu: Bölgeye demokrasiyi getirmek, orada insan haklarını yeşertmek...
Ardından şeytan da bulundu: Diktatör Saddam Hüseyin.
Nakarat söylenmeye başlandı:
-Ah şu Saddam’dan bir kurtulsak!
Saddam’ın güya kitle imha silahları ve kimyasal silahları da vardı. Ondan kurtulmak bir insanlık görevi haline gelmişti.
Aksiyon başladı.
Herkes Saddam’dan kurtuldu.
Ama Irak’ta milyondan fazla insan öldü, ne demokrasi geldi, ne barış, ne de huzur;
Irak eskisinden daha beter oldu, bölge daha istikrarsız.
İstikrarsızlık kıvılcım gibi komşulara sıçrar, zeytinyağı lekesi gibi her yere yayılırken, bölgeyi yeniden dizayn etme çabaları sürüyordu. Irak’ta karıştıracak, fazla yere yıkacak adam kalmamıştı. Sahneye Suriye çıkarıldı.
Yeni düşman da belliydi: Beşşar Esad.
O Beşşar Esad yok muydu, bütün kötülükler onun başının altından çıkıyordu. O zalimdi, onu yıkmak gerekiyordu.
Senaryo bir kez daha uygulandı. Esad’ı yıkmak üzere paçalar sıvandı.

***

Ama Esad bir türlü yıkılmıyor; silahlandırılan, sırtları sıvazlanan, parayla desteklenen muhaliflere karşı direniyor, işin ilginci çoğu kişinin dikkatinden kaçsa da, yapılan seçimleri de kazanıyordu.
Evet, Beşşar Esad zalim olmasına zalimdi ama Esad’ı yıkmak için düzenlenen tezgâh daha büyük zalimler yaratıyor, daha büyük tehlikeler doğuruyordu.
Bugün olaylarda son vardığımız nokta, Suriye’de en büyük tehlikenin Esad olmadığı, bu zalimi yıkmaya kalkarken, daha büyük zalimleri doğurduğu gerçeğinin herkes tarafından (Tabii Tayyip Erdoğan hariç) kabul edilmiş olmasıdır.
Obama da artık bu gerçeği kabul etmekten de öte telaffuz etmeye başlamış ve Suriye’de Esad’sız bir çözümün hayal olduğu, ona paralel olarak, Irak ve Suriye’deki girişimlerin başka büyük bir bela IŞİD’i yarattığı kafalara dank etmiştir.
Bu gerçeğin anlaşılması ile birlikte, Esad’ın yalnızlığı azalırken, bu gerçeği bir türlü kabullenmeyen Tayyip Erdoğan’ın yalnızlığı sürekli artmaya başlamıştır.
Erdoğan’ın IŞİD ile ilişkileri bu ortamda gittikçe daha fazla göze batar olmuş, Türk halkından gizlenen Türkiye’den Suriye’ye giden TIR’ların esrarı ile ilgili gerçekler Hollanda’da açıklanır hale gelmiştir.
Suriye denkleminde, “Şu Esad’dan bir kurtulsak!” nakaratı artık eskimiş, kullanılmaz olmuştur.
Ama dediğim gibi, nakarat bitmez; yalnız kendisinden kurtulunmak istenen ad değişir.
İster misiniz, kurtulma nakaratındaki Esad’ın yerine geçecek isim hiç beklenmeyen biri olsun!
Mesela kim olabilir dersiniz?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları