Bütün mesele bu. Derinden bir savaş veriliyor, bir varlık ve yokluk savaşı bu, olmak mı olmamak mı...
10 Mart’ta (2025) Şam’da çok önemli ve umut veren bir anlaşmaya imza atıldı. ABD’nin, terör örgütü listesinde olan PKK ve Suriye’deki silahlı örgütü PYD’ye yeni ve demokratik bir görünüm kazandırmak için kurdurduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi ve Suriye geçici yönetimi lideri Ahmet Şara, anlaştılar ve SDG’nin (Kürtlerin) Şam yönetimine entegre olacağına ilişkin karara imza attılar.
8 maddelik anlaşmanın ilk maddesi, “Tüm Suriyelilerin siyasi süreç ve devlet kurumlarındaki temsil ile katılımının, etnik ve dini kimliklerine bakılmadan garanti altına aldığı”nı vurguluyordu. Yani Suriye bu anlaşma ile üniter devlet kimliğine kavuşmada ilk adım satılmış oluyordu. “Kürt toplumu, Suriye devletinin ayrılmaz bir parçası” idi, “vatandaş olma ve tüm anayasal hakları” kabul ediliyordu, SDG şefi Mazlum Abdi “Bu yeni Suriye’nin inşası için gerçek bir fırsattır” diyordu. Hepsini burada saymak gereksiz, ama dediğim gibi bir üniter devletin inşası söz konusuydu.
PEKİ SONRA NE OLDU?
Kısa zaman sonra, Mazlum Abdi anlaşmayı yokuşa sürdü, açıkçası rafa kaldırdı. En son, SDG dağıtılmayacak dedi ve Suriye’nin yönetiminin merkezi olamayacağını; Rakka, Haseke ve Deyrizor bölgelerinin merkezden bağımsız yönetilmesini istediklerini açıkladı. Yani federatif bir Suriye’ye ilk adım, sonrası Allah kerim.
Peki ne oldu da üniter birlikten vazgeçildi?
DOĞRU SORU
Aslında doğru soru şu: SDG/ PKK’yi kim üniter birlikten vazgeçirdi?
Birleşmiş, üniter bir Suriye devleti istenmiyor.
Bunun yerine Kürtlere ve diğer azınlıklara da özerk yapıların tanındığı, ilk elde gevşek bir federatif yönetim tercih ediliyor.
Aslında bu çözümü Suriye’de Esad rejimine karşı savaşın başladığı ilk zamanlarda ABD dillendiriyordu. Suriye’yi üçe bölüyor, Suriye Alevileri (Nusayriler), Kürtler ve Sünniler (Araplar) planları yapılıyordu.
Kürtler anlaşmadan yan çizerek bu ilk planın gerçekleşmesine yol açıyor.
PEKİ NEDEN?
Bölgeyi şekilleştiren egemen güçler böyle istiyor. Çok mu muğlak oldu? Öncelikle ABD ve İsrail, arka planda ise Fransa (herhalde İngiltere de) tek devlet halinde inşa edilecek Suriye’nin giderek güçlü bir yapıya ulaşabileceğini ve haklar talep edebileceğini düşünüyor.
Burada kilit noktada İsrail duruyor.
ZAYIF BİR SURİYE İSTENİYOR
ABD ve diğerleri için İsrail bölgede asla vazgeçilmez, her zaman en güçlü olması gereken devlettir. Trump’ın yeni açıklanan Milli Güvenlik Stratejisi belgesinde de Ortadoğu’ya bakışında İsrail baş köşeye oturtuluyor.
İsrail, bölgenin Batı emperyalistlerince denetim altında tutulmasını sağlayan ana araçtır. Güçlü İsrail aynı zamanda Arap topraklarına doğru büyümenin de adıdır. Hele İran’a karşı planların da koçbaşıdır.
Evet, her türlü manipule edilebilir (kullanılabilir) zayıf bir Suriye isteniyor.
10 Mart anlaşmasından sonra SDG’nin hamisi ABD ve İsrail’in, “Hey ne yapıyorsun” dedikleri kesin gibi.
TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİREN YÖNÜ
İlki, zayıf bir Suriye, bölgede güçlü bir İsrail ve ABD demek. Ankara’nın bölgede sözünü değersizleştiriyor.
İkincisi, Ankara, birleşmiş Suriye gerçekleşmezse sanırım ülkenin sınırları boyunca federal, bağımsız bir Kürt devletinin yaratacağı sorunların sanki farkında.
Ayrıca şu da var: SDG-İsrail-ABD işbirliğinin ilk adımda gevşek bir federatif Suriye’den sonraki adımı, tam parçalanma ve orada bir SDG devletinin kurulması olasılığının, kısa sürede gerçekleşeceğidir.