Aydın Engin

14 Aralık, 17 Aralık’ı Döver mi?

17 Aralık 2014 Çarşamba

Eğer Cemaat medyasına yönelik “operasyon” 14 Aralık yerine 24 ya da 34 ya da 44 Aralık’ta yapılsaydı ne olurdu?
Bence bugünkü gazeteler artık bir milat gibi anılan 17 Aralık’la silme sıvama dolardı. Bellek tazelemesi için bir yıl önce 17 Aralık günü yaşananlar aktarılır; 25 Aralık’a bağlanır; kim ne dedi, kim, neyi, nasıl dedi hatırlatılırdı.
Kimse bana tesadüf filan demesin; Cemaat medyasına yönelik operasyon, önceden hesaplanarak 14 Aralık’a denk getirildi. Biri kalkıp “Hatta çArşı davasının ilk duruşmasının da 16 Aralık’a denk getirilmesi aynı bezirgân hesabının bir başka halkasıdır” derse itiraz etmem.
Peki, bu zavallı hesap tutar mı? Başlıktaki gibi söylersek: 14 Aralık 17 Aralık’ı döver, gölgeler, unutturur, gündem dışına itebilir mi?
Sanmam. Cumhuriyet’te tutmayacağını biliyorum. Mesleğinin ilkelerine bağlı gazetelerdeki, haber sitelerindeki, TV’lerdeki arkadaşlarımız da bu oltadaki yemi yutacak kadar enayi değiller.
Peki, sözünü ettiğim hesabı yapanlar enayi mi? Bunun yutulmayacağını hesaplamazlar mı?
Kurnaz oldukları su götürmez. Dolayısıyla hesaplamışlardır. Hesapları pek yalın ve aşikâr: 14 Aralık’la, çArşı duruşması ile az da olsa gündemi 17 Aralık’tan uzaklaştırma hesabı yaptılar.
Elbet bununla yetinmediler. Daha 17 – 25 Aralık günlerinden bu yana adım adım, hedef gözeterek Cemaate karşı ittifaklarını genişletme çabasına girdiler. Herhalde kimse “Orduya kumpas kuruldu” diyerek, yeniden yargılamanın yollarını açarak, Balyoz ve Ergenekon davalarından tutuklu olanları özgürlüklerine kavuşturarak ve fakat hâlâ mahkûm edilme kapılarını aralık tutup kendilerini sağlama almayı ihmal etmeyerek attıkları adımları sahici bir hukuk devletine bağlı oldukları, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların birer intikam saldırısına dönüştürülmesine itirazları olduğundan attıklarını söylemeyecektir. Düne kadar can düşmanı olduklarıyla bugün yakınlık kurma çabaları bezirgânca bir siyasal hesaptan ibaret. İhtiyaç duymasalardı parmaklarını bile kımıldatmayacaklardı. Bugün “Hepsini Cemaat yaptı. Valla billa bizim katkımız yok” kallkanının ardına sığınanların başının daha dün “Ben Ergenekon davasının savcısıyım” dediğini unutabilir miyiz?
İttifak arayışı bununla da sınırlı değil.
Sizi bilmem, ben, son günlerin moda örgütü ilan edilen Tahşiyeciler adını yeni duydum. Daha önce sorsalardı, “Tahşiye, dinsel metinlere dipnot, kenar çıkması ekleyerek katkıda bulunmaktır. Tahşiyeciler de bu işi yapanlar olsa gerek” diye bir şeyler söylerdim.
Oysa 14 Aralık operasyonu ile birlikte içimiz dışımız Tahşiyeciler oldu.
Niye?
Aynı ittifak arama, hedef küçültme hesabı.
Türkiye’de siyasal İslam her zaman tarikatları, tarikatlar çerçevesinde örgütlenmiş cemaatleri, vakıfları, dernekleri kolladı, önemsedi, desteğini aradı. AKP’nin elebaşılarının Sünni cemaatlerin büyük kesimi ile sorunu yok. Hele en güçlü Sünni tarikatlardan Nakşibendiler kendilerini zaten AKP şemsiyesi altında iktidarda görüyorlar...
Ancak bir başka güçlü Sünni tarikat olan Nurcular için aynı durum söz konusu değil. Onlar hemen her zaman Erbakan’la başlayıp Tayyip Erdoğan’a kadar ulaşan Nakşibendi ağırlıklı siyasal harekete karşı belli bir mesafe tuttular. Seçim dönemlerinde koşullu destek verdiler.
Biliniyordur, Said Nursi’yi doğal ve ideolojik lider kabul eden Nur hareketi tek parça değil. Benim bildiğim dört parça: Gülen cemaati, Yeni Asya Grubu, Aczimendiler ve son olarak tanıştığımız Tahşiyeciler...
İçlerinde en güçlüsü kuşkusuz açık ara ile Gülen cemaati. Diğer Nurcu kanatlar Gülen cemaatiyle mutabık değiller. Örneğin Aczimendiler onları Said Nursi yolundan sapmış, servet sahibi olmayı öne çıkarmış “varsıl Nurcular” olarak niteliyorlar.
AKP tepeleri, özellikle Tayyip Erdoğan, cemaatle, geri dönüşü olmayan, barışma olasılığı sıfıra yaklaşmış ölçülerde papaz olunca, öteki Nurcu kanatlara dostluk elini uzattı. 14 Aralık operasyonunun Tahşiyeciler gerekçesine bağlanmasındaki tuhaflık, inandırıcı olmayan iddialar işte bu ittifak arayışının bir sonucu...
Kuşkusuz bu ittifak arayışlarının, sonuç verse bile seçmen tabanında ciddiye alınacak bir karşılığı olmayacak. Ama psikolojik değeri var.
O kadarına bile fitler. 17 Aralık karabasanının soluğunu sürekli ensesinde duyan bir hareket en küçük bir desteği, en önemsiz bir ittifak arayışını bile ihmal etme niyetinde değil.
Gerçi korkunun ecele faydası yok. Ama hesap “Belki eceli geciktirmek mümkün olur” umudundan besleniyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları