Ayşe Emel Mesci

Tiyatro Günü’nde “Yeniden Buluşmak”

30 Mart 2020 Pazartesi

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle Nâzım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı”nı sahneye koymak üzere 2 Mart’ta İzmir’e gelmiştim. Baştaki plan, oyunun prömiyerini 23 Nisan 2020’de, Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yılında yapmaktı. Ama koronavirüs salgını hızla yaygınlaşınca bütün hayat değişti, önce bir haftalığına ertelenen provalar sonra durdu, ben de yerleştiğim otelde mahsur kaldım. Belirtilen kurallara ve yasaklara (sokağa çıkma dahil) uyarak ve belediyenin hiç unutmayacağım ihtimamıyla koronalı günlerin bitmesini bekliyorum.

Lemi Bilgin’in Ulusal Bildirisi

Dolayısıyla 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü oteldeki odamda kutlamak durumunda kaldım. Neyse ki oyuncu arkadaşlarım, öğrencilerim beni unutmadılar. Dünya Tiyatro Günü’nün bir diğer güzel olayı da eski Devlet Tiyatroları genel müdürü Lemi Bilgin’in yazdığı Ulusal Bildiri’ydi. “Cumhuriyet”te “Yeniden Buluşacağız” başlığıyla yayımlanan bildiride, “Var olmak için birilerine aracılık edip körü körüne savunucusu olmak yerine, gerçeklerin üstündeki örtüyü kaldırıp bir ışık tutacağız” diyen Bilgin, “en büyük acıları en masumların yaşadığı bir zaman diliminden” geçtiğimizi vurguluyordu. Bildirinin son sözleri ise tiyatronun özgürlük çağrısına vurgu yapıyordu: “Sansüre, engellere, yasaklara, yokluklara karşı tiyatronun yeniden ve daha cesaretle var olduğunu göstermek için, kilit altına alınamayan sözcüklerle, şarkılarla, dansla, ışıkla, renkle yeniden buluşacağız. Birlikte olacağız, siz (seyirciler) ve biz (oyuncular), yani tiyatro.”

Tiyatrolar kapalı olduğu için sahnelerden okunamayan bildirinin, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü öğrencileri, Urla’da Toprak Sahne oyuncuları ve başka gruplar tarafından okunup internette paylaşılması ise beni çok mutlu etti.

Karanlık günlerden geçiyoruz, her gün birlik, dayanışma çağrıları yapılıyor. Bu, gerçekten önemli, zor zamanları atlatmanın başka bir yolu yok. Lemi Bilgin’in bildirisini, ölüm sayısının giderek arttığı bu acılı günlere tiyatronun ışığını düşürdüğü, “birlikte olma” duygusunu kattığı için de önemli buluyorum. Bu dönem kötü alışkanlıklardan, fitne fesattan vazgeçme, gerçekten omuz omuza verme dönemi. Bazılarına zor gelebilir, onlara da Ziya Paşa’nın ünlü beyitini hatırlatmaktan başka yapacak bir şey yok: “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz./ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

Apokaliptik bir benzetme

Otel odasında kapalı kalınca hayatımda hiç olmadığı kadar çok televizyon seyrediyorum; bu sayede geçen gün Halk TV’de Tayfun Atay’ı izleme şansı buldum. Korona virüs salgınını, insanın doğaya yaptıklarının cevabı olarak yorumlayan Atay, bu apokaliptik benzetmeyle, dünyanın ve doğanın olağan süreçlerine kendini merkeze koyarak hâkim olmaya çalışan insanoğluna bir uyarı yapıyordu. Şunu hiç unutmamak gerekiyor: İnsan-merkezci evren anlayışı ve para-merkezci kapitalist anlayış dünyaya son üç yüz yılda, daha önceki bin yıllar boyunca verilmemiş zararı vermeyi başardı.

Çin’de ağır sanayi tesisleri çalışamadığı için havada ciddi bir temizlenme olduğu, hatta uzaydan çekilen fotoğraflarda atmosferde olumlu değişimler saptandığı söyleniyor. İzmir’de bile havanın son dönemde yüzde otuz temizlendiği belirtiliyor. Kirlilikten kimin ve neyin sorumlu olduğunu açıkça gösteren bir kanıt değil mi bu?

Bu arada korona günlerinin bizim gazeteye ve okurlara herhalde en büyük katkısı, Nilgün Cerrahoğlu’nun “Sağnak” köşesinde birbirinden değerli yazılarına yeniden başlaması oldu. Üstelik bu kez kendi deyişiyle “siperden” yazıyor, İtalya’dan… “Yeniden buluşmak” güzel bir şey…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları