Basın öne eğilmesin
Can Dündar
Son Köşe Yazıları

Basın öne eğilmesin

27.12.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Gazeteci dostlarımızın, zekice bir kelime oyunuyla Sabahattin Ali’nin ünlü dizesinden basına “teslim olma” mesajı üretmesine şapka çıkardım.

Bu dize, şimdi -bir nokta eksiğiyle- Silivri kapısındaki Umut Nöbetçilerinin çadırının kapısında asılı...

Sabahattin Ali o dizeyi yazdığında 27 yaşındaydı. Sinop Cezaevi’ndeydi. Orada Anadolu insanıyla tanıştı. Sonra şiirlerine, romanlarına konu olacak insanlarla...

Edebiyatımızın, sanat dünyamızın pek çok ustası zindanlarda demlendi, yattığı cezaevini, bir akademiye, atölyeye, üretim merkezine çevirdi.

Nâzım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları” da mahpuslukta tanıştığı karakterlerden derlenmişti;

Yılmaz Güney’in “Yol”unun kahramanları da...

Ruhi Su’nun türkülerinde, Kemal Tahir’in romanlarında hep o mahpusluk devrinin izi vardı. Onlarla birlikte aynı koğuşta yatıp aynı çileye ortak oldukları için bütün o karakterler o kadar gerçek, samimi, kanlı-canlı idi.

Biz, bir pazar günü ilk kez güneşe çıkarılmanın nasıl bir ferahlık olduğunu, camı olmayan koğuş penceresinden sızan ayazın nasıl dondurduğunu, görüşmecinin getirdiği yeşil soğanın kokusunu, Mamak’a sonbaharın geldiğini haber veren kömür deposunu hep hapishane edebiyatıyla tanıyıp öğrendik.

Mahpusluk çileli işti, koşullar ağır, cezalar uzundu. Ama paylaşılan bir çileydi bu... Koğuş, kendi içinde yardımlaşır, yemek ortak pişirilir, voltada hüzün üleşilirdi. Deniz’ler mavra, Mahir’ler maç yapardı. Savunmalar birlikte yazılır, edebiyatçılara arzuhalci muamelesi yapılırdı.

Bu yüzden yazar için mahpus damı, aradığı konunun ayağına geldiği bir insan madeniydi.

Nasıl “askerlik yapmayana kız vermezler”se, “hapis yatmayana da yazar demezler”di.

Eski zindanların duvarlarında bu ülkenin büyük ustalarının izi, sesi, sözü vardır. Onlar, cezaevinden bir edebiyat fakültesi yaratmışlardır.

Fakat...

Gün geldi, devlet bunu fark etti.

İçeri giren, daha da donanımlı çıkıyordu dışarı...

Tahliye değil, mezun oluyordu sanki; kariyerinde bir eksiği tamamlamış gibi. Koğuş, bir “ıslah” alanı olmak yerine bir terapi merkezine dönüşüyordu.

Bastırılmaya çalışılan isyanı hepten büyütüyordu.

Artık kaba dayak, işkence de yasaktı. O halde mahkûmu hizaya sokacak başka bir yol gerekiyordu.

Tecriti keşfettiler

Koğuş sistemini yıkıp “suçlu”yu küçük hücrelere tıktılar.

Artık asıl ceza, yalnız bırakmaktı.

21. yüzyılla birlikte, 20. yüzyılın mahpusluk öyküleri, gardiyan türküleri, o volta resimleri bitti.

Devlet, elindeki tutsağı, F tipi bir izolasyona sokarak cezayı “eza”ya çevirdi.

Kalın soğuk duvarlar ardına beton hücreler inşa edildi, her tarafa kameralar yerleştirildi, mahkûmlar arasındaki ilişki kesildi.

Foucault’nun “Hapishanenin Tarihi”ndeki tabiri ile söylersek “zindan mahkûmun dışındayken içine yerleştirildi.”

Şimdi binalar modern, gardiyanlar şık, musluk suyu sıcak...

Ama insanla temas yasak.

Ekmek, bir kapının bölmesinden uzanıyor içeri, gardiyanla sohbet yasak. Siz görüşe çıkarken koridordaki diğer tutuklular bir odaya alınıyor; karşılaşmak yasak..

Görüşte sevdikleriniz kalın bir camın ardında; temas yasak...

Görüşmeciniz yeşil soğan gönderse alamazsınız; içeri sokmak yasak... Kömür deposu boşalsa ruhunuz duymaz; dışarı çıkmak yasak.

Roman mı yazacaksınız, şiir mi, savunma mı; 1940’larda Nâzım’a, 1971’de Deniz’e, 1980’de Ecevit’e serbest olan daktilo size yasak...

Pencerede cam var artık, ama her an gözetim altındasınız; perde yasak... Bir kavanoza hapsedilmiş okyanus balığı gibi biçare dolanıp durmanız isteniyor.

21. yüzyılın devlet aklı, bir önceki asrın verimli hapishanesinin yerine bu taştan kibrit kutularını koyarak sadece bir geleneği değil, onun edebiyatını, şiirini, türküsünü de bitirdi.

                 ***

Yeni bir yoldaşın var şimdi:
Sen...

Tecrit, seni senle baş başa bırakarak ıslah etmeye, diz çöktürmeye çalışıyor.

İşte orada, kalabalıkta fark etmediğin kendinle karşılaşıyorsun.

Kendinle savaştaysan, yaralanma ihtimalin yüksek...

Kendinle barışıksan, yararlanma ihtimalin büyük...

Akşam çöküp el ayak çekilince, kendinle baş başa kalınca, kalabalık içinde onu epeydir ihmal ettiğini, nicedir konuşup dertleşmediğini fark ediyorsun.

Sohbetin sıkıcıysa, yandın.

Kendini çoğaltabiliyorsan, yaşadın.

Aynayı içine tutma süreci bu; karanlıksa gördüğün, hepten için kararır.

Aydınlıksa; hücren aydınlanır.

Zindanı içine tıkmak şöyle dursun; seni alır, dışarı çıkarır.

                 ***

Tam 21. yüzyıl hapishane edebiyatının ağırlıkla bir iç muhasebeler manzumesi olacağını düşünürken ağır demir kapının bölmesi aralandı ve hücrede infaz memurunun sesi yankılandı.

“Mektubun var.”

Sonra o bölmeden içeri, kâğıttan bir musluk açılmış gibi mektup yağmaya başladı.

Issız hücre insanla doldu birden, zarf zarf, sayfa sayfa, satır satır yüzlerce insan...

Çiçekle, şiirle, sohbetle yalnızlığını paylaşmaya koşmuş, el yazıları... “Başın öne eğilmesin” feryatları...

Koğuş edebiyatı ölürken, bitti sanılan mektubun muhteşem dönüşü... Avucumda insan kokusu...

Özeti şu: Ne yapsan, el ele tutuşmanın bir yolunu buluyor insan... “Görülmüştür” bu...

Can Dündar
9. Bölüm A -1 / 5
Silivri / İstanbul

Yazarın Son Yazıları

Murat Sabuncu’ya açık mektup

Murat Sabuncu’ya açık mektup

Devamını Oku
11.11.2016
Nazi devrinin başlangıcı gibi

Nazi devrinin başlangıcı gibi

Devamını Oku
06.11.2016
Tükeniyoruz, hadi artık!

Tükeniyoruz, hadi artık!

Devamını Oku
05.11.2016
Allah’ın sopası yok ki...

Allah’ın sopası yok ki...

Devamını Oku
03.11.2016
Niye çıldırdılar?

Niye çıldırdılar?

Devamını Oku
01.11.2016
Doğum günün kutlu olsun Türkiye!

Doğum günün kutlu olsun Türkiye!

Devamını Oku
30.10.2016
3 kıtadan 3 kadın

3 kıtadan 3 kadın

Devamını Oku
24.10.2016
Ümidin düşmanları (22.10.2016)

Ümidin düşmanları

Devamını Oku
22.10.2016
Ümidin düşmanları (22.10.2016)

Ümidin düşmanları

Devamını Oku
22.10.2016
Trump’tan Erdoğan’a siyasette maçoluk sorunu

Trump’tan Erdoğan’a siyasette maçoluk sorunu

Devamını Oku
16.10.2016
O duvar, o duvarınız…

O duvar, o duvarınız…

Devamını Oku
09.10.2016
Oyunun kuralları değişiyor

Oyunun kuralları değişiyor

Devamını Oku
05.10.2016
Suskunluk sarmalı (25.09.2016)

Suskunluk sarmalı

Devamını Oku
25.09.2016
Suskunluk Sarmalı (24.09.2016)

Suskunluk Sarmalı

Devamını Oku
24.09.2016
Cesarete ödül, zulme şamar

Cesarete ödül, zulme şamar

Devamını Oku
24.09.2016
Tarık Akan’ı öldüren sancı

Tarık Akan’ı öldüren sancı

Devamını Oku
18.09.2016
Saray ve yeldeğirmeni

Saray ve yeldeğirmeni

Devamını Oku
17.09.2016
Büyük gözaltı (11.09.2016)

Büyük gözaltı

Devamını Oku
11.09.2016
Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor

Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor

Devamını Oku
07.09.2016
Mafya hukuku

Mafya hukuku

Devamını Oku
04.09.2016
Veda vakti

Veda vakti

Devamını Oku
15.08.2016
Yeni Kapı’nın ardı

Yeni Kapı’nın ardı

Devamını Oku
06.08.2016
Askerin boşluğuna kim yerleşecek?

Askerin boşluğuna kim yerleşecek?

Devamını Oku
03.08.2016
Avrupa liderleri neden bu işareti yapıyor?

Avrupa liderleri neden bu işareti yapıyor?

Devamını Oku
31.07.2016
Düşmanına benzeyen savaşı kaybeder

Düşmanına benzeyen savaşı kaybeder

Devamını Oku
29.07.2016
Tehdit sökmez, belgeyle gelin!

Uluslararası dayanışma büyüyecek

Devamını Oku
04.07.2016
Avrupa uçağı sallanıyor

Uçaktaki Avrupa

Devamını Oku
02.07.2016
Avrupa şokta (25.06.2016)

Avrupa şokta

Devamını Oku
25.06.2016
Gün dayanışma günü

Gün dayanışma günü

Devamını Oku
21.06.2016
Gençlerin sesi: Cumhuriyet

Gençlerin sesi: Cumhuriyet

Devamını Oku
20.06.2016
Söylenemeyeni söylemek

Söylenemeyeni söylemek

Devamını Oku
13.06.2016
Delikanlılık ve ciğer üzerine

Delikanlılık ve ciğer üzerine

Devamını Oku
06.06.2016
Cumhuriyet olmasa…

Cumhuriyet olmasa…

Devamını Oku
30.05.2016
Genelkurmay’dan ‘Şef’in gezilerine...

Genelkurmay’dan ‘Şef’in gezilerine...

Devamını Oku
28.05.2016
Genç Cumhuriyet

Genç Cumhuriyet

Devamını Oku
23.05.2016
Yeniden yürüyüş vakti

Yeniden yürüyüş vakti

Devamını Oku
19.05.2016
Ülkeyi uğursuza hırsıza bırakmayız

İsveç Ulusal Basın Kulübü, ‘İfade Özgürlüğü Ödülü’nü bu yıl bana ve Erdem Gül’e vermeyi kararlaştırdı. Erdem’le bu gece Stockholm’de bu ödül töreninde olacağız. Bazıları ‘Ülkeden kaçtığımızı’ yazmış arkamızdan... Hiç sevinmesinler... Onlarla işimiz henüz bitmedi. Ülkeyi hırsıza, uğursuza bırakacak değiliz.

Devamını Oku
16.05.2016
Daha da güçlüyüz

Daha da güçlüyüz

Devamını Oku
09.05.2016
Yarın olsun!

Yarın olsun!

Devamını Oku
08.05.2016
Ben böyle gözü pek kadın görmedim

Ben böyle gözü pek kadın görmedim

Devamını Oku
07.05.2016