Tükeniş Alametleri

29 Aralık 2013 Pazar

NTV, Başbakan’ın konuşması bitmeden yayını kesince anladım yolun sonuna gelindiğini...
Bir de sadık patronunun, “İnsanoğlu akışkandır” diye özetlenebilecek yılbaşı mesajından...
Nicedir hazırolda duran sermaye çevreleri, “Böyle gitmiyor” diye akışkanlaşıyorsa, yarın hesap sorulacağından korkan bürokratlar panik halinde saf değiştiriyorsa, düne kadar baştacı edilen gazeteler “Sen de çok oldun” korosuna dönüşüyorsa...
“Borsa” denilen tapınak tenhalaşmışsa, “sıcak para” denilen yara bandının gözü dışardaysa, gidişatı sezen mürettebat, filikalara atlayıp gemiyi terk etmeye başladıysa, anlayın, yolun sonunun yaklaştığını...
Tepkiniz, su alan delikleri tamir etmek değil de gidenleri “Hain” ilan etmekse, sonunuz hızlandı demektir.

***

Tükenişin başka alametleri de var:
Öfkeyle şişen yanaklar, nefret kusan dudaklar, kibir yüklü nutuklar mesela...
“Bütün dünya karşımda” paranoyası...
“Yedirtmem” inatlaşması...
Sağlıklı düşünme yetisinin yitişini belgeleyen sürekli taarruz politikası...
En yakınım dediklerine, “Kendi ipini çek” çağrısı...
Beraber ıslanmadık mı biz bu yollarda” cevabı gelince
“Yazıklar olsun” suçlaması...
Çevrenin günbegün boşalması, sağduyulu seslerin hiç duyulmaz olması, huzura sadece “Ne güzel bağırdınız hünkârım” diyenlerin alınması...
Hünkârın ha bire “kefen”i hatırlatması...
Tarih kitapları, Atilla’dan İskender’e, Hitler’den Stalin’e bütün tek adam iktidarlarının final bölümünde bunları yazıyor.

***

Sırtı duvara dayanmış halde, çevresini saranlara kılıç sallayan birinden sağlıklı düşünmesini beklemek zor.
“Bugün bana saldıran yargıyı ben politikaya soktum. Çocuklarımızın evlerini basan polisi, iktidar ortaklarıma ben teslim ettim. Bir günde muhalifim haline gelen medya benim eserim. O banka müdürlerine paraları eve yığacak cesareti ben verdim. Çevremde sağduyu telkin edenlere güvenmedim, hepsini tepeledim” diye düşünmesi zor.
Yenik zihin, olsa olsa “Öyle mucizeler yarattım ki kıskanç düşmanlar çekemedi” diye bakar.
İnönü’nün deyişiyle “suçluların telaşı içinde” öfke kusar.
“O kadar tehlikeliysem Batı niye 10 sene alkış tuttu” sorusunu sormaz.
Bugün “paralel devlet”, “iç tehdit”, “dini kullanan çete reisi” dediği adam için, daha geçen sene “Dön gel, hasretinden yanıyoruz” konuşması yaptığını hatırlamaz.
“Bir gün mağdur-bir gün mağrur” oyununun artık seyirci çekmediğini anlamaz.
“Küresel güçler başarısını çekemedi” dediği banka genel müdürünün evinde balya balya dolarların ne aradığına bakmaz.
Yapabildiği, eleştirilere kulak tıkayıp kitlelere sığınmak, onların tezahüratına kanmak, bu illüzyondan medet ummaktır.
Oysa bu bir tuzaktır.
Tarihten biliyoruz ki, kitlelerin “Bizi bırakıp gitme” yakarışı ile “Çek git artık” çığlığı arasında sanılandan kısa bir süre vardır.

***

Ne dış güçlere ajanlık yapan bedduacı çete, ne faiz lobisi, ne savaş lordları...
Başbakan, kibrin küreğiyle kazdı kendi kabrini...
Ağıdı, “Kendim ettim, kendim buldum” olmalıdır.

KULAĞIMIZA GELİYOR
Duyuyoruz:
Hükümetten umudu kesen cemaat, yeni işbirlikleri arıyormuş.
Muhalif partilerle, muhtelif iktidar alternatifleri pişiriliyormuş.
Daha önce Ecevit’e aracılık yapmış birileri devreye giriyormuş.
“Başka türlü iktidar olamayacağız” diye düşünenler, her gece Mehtap’a bakıp hayale dalıyormuş.
Hizmet’te kusur edilmiyormuş.
Erdoğan’ın tecrübesi gösterdi ki, cemaat desteğiyle hükümet olunabiliyor, ama iktidar olunamıyor.
Bürokrasiye, yargıya, polise, istihbarata yerleşen güç, sıkıldığı zaman üstündeki süvariyi deviriveriyor.
Zoraki nikâhlar çabuk dağılıyor.
İlkeli siyasete, belki hiç olmadığı kadar ihtiyaç var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları