Çiğdem Toker

Darbeci tayinlerini CHP mi yaptı?

23 Temmuz 2016 Cumartesi

15 Temmuz kanlı darbe girişiminin yol açtığı; önümüzdeki on yıllar bakımındansa tetiklediği tahribatı, bugünden ölçmek mümkün görünmüyor.
Bir kısmı henüz kaçak konumunda olan darbecilerin iktidar hırsı, 250 canın yanı sıra, Türkiye’yi savunma, güvenlik, eğitim, yargı gibi; devlet kuramında bir devleti devlet kılan asli alanlarda hayli kırılgan bir eşiğe taşıdı.
İktidar, Olağanüstü Hal düzenlemesinin, darbecilerle hesaplaşmanın yanı sıra, bu kırılganlığı onarmak amacıyla çıkardığını anlatmaya çabalıyor. Gelgelelim, yönetim askeri bir nitelik kazanmasa da yürütme erkine tanınan takdir yetkisinin genişliği, 15 Temmuz öncesinde pek de güllük gülistanlık bir hukuk devleti sayılmayacak, anayasası sözle ve fiille epeydir askıya alınmış Türkiye’de toptancı ve kalıcı hak ihlallerine yol açılacağı kaygısını derinleştiriyor. Gazete sayfalarına yansıyan işkence görmüş beden fotoğraflarının normalleştirilmesi kabul edilemez.

‘Alacakaranlıktaki ülke’
Hayatına kastedilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, darbeyi eniştesinden öğrendiği gibi kulağa ilk anda şaka gibi gelen bilgiyi dünyayla paylaşmaktan kaçırmaması, hayatının tehlikede olduğu o çok kritik dakikalarda, vaktiyle “sır küpüm” diye nitelediği MİT Müsteşarı’na ulaşamayışı, gerçekten akıl alır gibi değil. Yanı sıra, geride kalan bir hafta boyunca, kanlı girişimle ilgili yansıyan yeni bilgiler, savcılık ve mahkeme tutanakları, bir yandan bu korkunç planın arka planını aydınlatırken diğer yandan da meselenin sanılandan çok daha derin ve karmaşık boyutlar içerdiğini yansıtan bir alacakaranlığa dönüştürüyor.
Gelgelelim, meselenin hiç de derin ve karmaşık olmayan öyle temel bir boyutu var ki, iktidar ve taraftarlarınca sistematik olarak gözden kaçırılmaya çalışılıyor.
Cumhuriyet tarihinin bu en kanlı ve yıkıcı krizinde “dinamo” rolü oynayan Cemaat taraftarlarının devlet aygıtında bu korkunç planı uygulayabilecek konfor içinde konumlanışında, birinci derecedeki sorumlunun, bizatihi yıkılmak istenen mevcut iktidar olduğunun geçiştirilecek, hafife alınacak bir yanı yoktur.
İktidardan samimi bir özeleştiri beklemenin naifliğinin farkındayız. Bu özeleştiriye gönül indiremiyor olabilirler. Fakat hiç değilse, bu çağda herkesin zekâsına hakaret etmemelerini beklemek hakkımız.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Meclis kürsüsünde OHAL’i takdim ederken Cemaat’i “40 senedir büyüyüp de göremediğimiz bu tehlike” diye nitelerken mesela, acaba nasıl bir inandırıcılık bekliyor olabilir bu toplumdan?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, Fethullah Gülen’in emekli maaşını kestiklerini açıklarken, bu işlemin neden, “koalisyon”un bozulduğu 3 yıl önce değil de bugün yapıldığının hiç merak edilmediğini mi sanıyor?
Washington yönetimine Gülen’i iade etmiyor diye ağır eleştiriler yağdırırken, bu iadeyi hukuksal olarak mümkün kılabilecek prosedürün ilk formalitesi olan talep dosyasının hâlâ hazırlanmamış olmasının çok mu normal bulmamız bekleniyor?
Askeri hiyerarşiyi zerre umursamadan kaç derece astından, o ast “imam” diye emir almayı meşrulaştıran bir Cemaat yapılanmasına zemin hazırlayan kararnameleri ve imzaların CHP liderliğinde mi hazırlandığını düşünmemiz isteniyor?
Sorular böylece uzar gider.
12 Eylül darbesinin bedelini ödeyen nice değerli isimden biri olan Ahmet Erhan’ın şiiridir yazık ki yine, her yerde okuduğumuz:
“Alacakaranlıktaki Ülke”.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları