Çiğdem Toker

Silivri’ye mektup

12 Aralık 2015 Cumartesi

Sevgili Arkadaşlar,
Aslında geçen haftakiler gibi, yine dolmakalemle yazıp -postaneden ısrarla istediğim- pulları yapıştırdığım bir mektup yollayacaktım size. Niyetim buydu yani. Ziyaretinize gelen milletvekillerinin, antetli kırmızı kareli “Unutma” kartlarına, biz “dışarıdakiler” için yolladığınız satırlardaki dirayet kadar, el yazılarınızın verdiği moral duygusuna hürmeten de istiyordum bunu.
Fakat, haber yazdığınız için cezaevine girişinizin tamı tamına ikinci haftasında, aynı gün, öyle haberler aktı ki, mektubumu bu kez gazeteyle göndermekten kendimi alamadım. Hiç değilse bir kısmını aktarabileceğim birbirine benzemez gibi görünen haberlerin çoğu birbiriyle bağlantılıydı; sanırım ondan.

***

Silivri’deki ikinci haftanız, İnsan Hakları Günü’ne rastladı.
İnsan Hakları Günü de -IŞİD’in üstlenmediği- Ankara katliamının ikinci ayına.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani Ankara’daydı.
Aynı gün Iraklı sığınmacıları taşıyan uyduruk bir botun, Didim’de alabora olmasıyla boğulan dört kişinin haberi tek sütun anca girdi gazetelere. Denizden çıkarılan ceset fotoğraflarına bakarken, insanlık trajedilerine “alışmanın” o trajedinin kendisi kadar ağır bir utanma duygusu yaşattığını hissettim.
Yaz aylarından bu yana, her gün; toplamda yüzlerce hayat denizin ortasında son bulurken savaştan kaçan çaresiz insanların umutlarını ticarete döken o karanlık insanlara hiçbir şey olmamasına, “geçimini” ölüm ticaretinden sağlayan sırtlanlara dokunulmayışındaki tuhaflığa, eminim siz, benden çok kafa yoruyorsunuzdur.

***

Siz Silivri’de ikinci haftanıza girerken, büyüme rakamı yüzde 4 olarak açıklandı.
Ama nedense borsa yüzde 3 değer kaybetti.
Aynı saatlerde Başbakan Davutoğlu 2016 Eylem Planı’nı açıklıyordu. Bundan beş yıl önce de açıklanan “Cemevlerine Yasal İbadethane Statüsü”, “Siyasetin Finansmanının Şeffaflığı” gibi, tatlandırıcı başlıkların da yer aldığı onlarca vaat var bu pakette.
Fakat bana “Ayrıntıya boğulma, paketi kısaca özetle” diyecek olursanız, size “çeyiz, muhtar ve bedelli” diyebilirim. Evet Sevgili Arkadaşlar, İnsan Hakları Günü’nde açıklanan Eylem Planı’nın üç anahtar kelimesi bence bunlar.
Üçü de yaşadığımız topraklarda, artık bütün insan haklarının önünde yer alan “cep hakkı”na hitap ediyor bir kere. Ki, ilk kez iş bulan gençlere devlet ödemesi, işçi emeklileri de kattığınızda bu paketi, birkaç ay içinde önümüze gelecek bir “referandum” hazırlığı gibi görmenizde de beis yok.
Hatırlarsınız eminim; eski Eylem Planları kamuoyuna duyurulurken, vaatlerle birlikte, bu vaatlerin devlete maliyeti de mutlaka açıklanırdı. Daha doğrusu, illa ki bir muhabir arkadaşın bu soruyu soracağı varsayımıyla, cevabıyla hazır gelinirdi.
Bu kez “Peki bu vaatlerin kaynağı nerede” sorusu sorulmadı.
İşin ilginç yanı, Başbakan bu “paket”i açıklarken, aynı saatlerde TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Geçici Bütçe görüşmesi başlamıştı. Yani aslında bu vaatlerin karşılığının bütçede olması beklenirdi. Ama, üç aylık bütçede bunun izine rastlayan olmadı. Salonda bu soruyu yönelten muhalefet milletvekilleri de cevap alamadı.
Galiba sorun şu ki, “muhtar, çeyiz ve bedelli” vaatlerinin kaynağını biz “arkaik” gazetecilerden başka merak eden kalmadığı gibi, soran milletvekili olsa dahi cevaba tenezzül yok. Cevaba tenezzül etmeyenlerin, aynı soruyu, seçimler öncesinde ekonomik vaatler açıklayan muhalefet partilerine alaylı alaylı sorduğu ise unutulmuş görünüyor.
Ama sizin neden orada olduğunuzu biz ne unutur, ne de unuttururuz.
Kalın sağlıcakla.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları