Sadece bizde değil, dünyadaki habercilikte de bir önceliklendirme sıralaması var: Ortadoğu’yla ilgili haberler her zaman Doğu Avrupa’yla ilgili haberlerin önünde gelir. Son aylardaki tablo da bunun istisnası değil: Gazze’de savaş tekrar tırmandı, Rusya-Ukrayna Savaşı unutuldu. Ukrayna’nın başkenti Kiev gece boyunca hava saldırısına uğruyor, hayat felç oluyor fakat artık bu tür haberler basında eskisi kadar yer bulmuyor.
Gündemin Ortadoğu’ya kayması, Rusya’nın da işine geldi. Zira bu her şeyden önce ABD’nin dikkatlerinin ve kaynaklarının Ukrayna yerine İsrail’e kayması anlamına geliyor. Ne var ki İsrail-Filistin hattındaki çatışmaların dinmesinden sonra Trump’ın tekrar Ukrayna savaşını hatırlayacağını tahmin etmek zor değil. Trump da dün, Ortadoğu’daki savaştan sonra sıranın Ukrayna savaşına geleceğini söyleyerek bu tahminleri doğrulamış oldu.
İşte, unutulmaya yüz tutan bu savaş yakında (2026 şubatında) dördüncü yılını doldurmuş olacak. Yani hemen kuzeyimizde 1. Dünya Savaşı kadar uzun süreceği kesinleşen bir savaş sürüyor. Nasıl ki 1. ve 2. Dünya Savaşları silah teknolojisinde devrimlere yol açtıysa (1. Dünya Savaşı’nda tankın, zehirli gazların ortaya çıkması, petrolün kömür ve buhara galip gelmesi, 2. Dünya Savaşı’nınsa pırpırlı uçaklarla başlayıp füzelerle sona ermesi gibi) bu savaş da İHA’ların belirleyici gücüne tanıklık etti. Şimdi de Ukrayna, cephede asker sayısı konusunda karşılaştığı sıkıntıları, Ruslar üzerine yüzlerce İHA yağdırarak kapatıyor (en azından şimdilik).
Hatırlayacağımız üzere daha geçen yaz dünya basınında, Rusya-Ukrayna savaşının sonunun görüldüğü konuşuluyordu. Rusya’yla Ukrayna arasında müzakereler, alt düzeyde de olsa başlamış ve İstanbul’da üç yıllık aradan sonra ilk kez müzakerelere başlanmıştı. Şimdiyse esir takası ve ölen askerlerin naaşlarının değiş tokuş edilmesi konuları dışında müzakere sürecinin durduğunu ve savaş yanlısı söylemlerin yeniden ağırlık kazandığını görüyoruz.
Trump iktidara geldikten sonra savaşı bitirmeye girişti. Zira selefi olan Biden’ın Rusya karşıtı siyasetinden farklı olarak Trump’ın başka dış politik öncelikleri vardı ve bunlar arasında Rusya’yla zıtlaşmak yoktu. Bu nedenle Trump bu savaşa her ne pahasına olursa olsun son verilmesini savunuyor ve açıkça “Bu savaş benim savaşım değildir; bu, Biden’ın başlattığı bir savaştır” diyordu. Bu eksende gerek Ukrayna’da gerekse Batı’da “zafer” kelimesi gitmiş, yerine “adil barış” söylemi gelmişti. Zira Trump’ın savaşı sürdürmek istemediği şartlarda Ruslar karşısında mutlak bir zafer kazanmak pek kimseye inandırıcı gelmiyordu.
UZLAŞMAZ TALEPLER
Ne var ki savaşa dair özlü konularda anlaşma sağlanamaması, müzakereleri tekrar gündemden düşürdü. Rusya için en temel öncelik, Ukrayna’nın NATO’ya girmeyeceğinin garanti edilmesi. Zira Ukrayna’nın NATO’ya girmesi ve/veya Ukrayna’da Batılı ülkelerin üsler kurması halinde Rusya, kendisini Batı’dan tamamen çevrelenmiş hissedecek. Ancak ne Ukrayna yönetimi ne de İngiltere gibi bazı ülkeler bu tür bir garantiye yanaşmıyor. Rusya’nın da Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinden sonra daha özgüvenli hale geldiğini ve Ukrayna’ya yönelik taleplerini sertleştirdiğini görüyoruz. Bu da uzlaşma imkânını azaltıyor.
Şu anda herkes, karşı tarafın daha erken çökeceği beklentisi içinde. Rusya, cephede yeni taarruzlara hazırlanıyor ve önümüzdeki aylarda cepheyi yarmayı (böylelikle de Ukrayna’ya daha ağır şartları dayatmayı) hesaplıyor. Ukrayna’ysa Rus petrol tesislerine indirdiği yoğun İHA darbeleriyle Rus ekonomisini çökertmekte olduğunu söylüyor. Ayrıca Ukrayna’da, ABD’den uzun menzilli Tomahawk füzeleri alarak Rusya’nın içlerini vurma hesapları yapılıyor. Ancak Ukraynalı komutanlardan biri önceki gün yaptığı açıklamada, bu füzelerde mucize beklenmemesi gerektiğini açıkça söyledi. Bu şartlarda bölge, kanlı bir kışa hazırlanıyor