BUGÜN, 1. Dünya Savaşı’ndaki son ateşkes anlaşmasının yıldönümü. Bildiğimiz üzere, 1. Dünya Savaşı’nda Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan’dan oluşan İttifak Devletleri, sayıları bir düzineyi geçen İtilaf Devletleri’ne karşı savaşmış, fakat 1918’in Eylül’ünden itibaren peş peşe çökmeye başlamıştı. Önce Bulgaristan, 30 Eylül’de mütareke imzalayıp savaştan çekilmiş, onun savaştan çekilmesiyle Trakya sınırına İtilaf Devletleri kuvvetlerinin dolması ve Almanya’yla kara bağlantısının kesilmesi üzerine Osmanlı tam bir ay sonra, 30 Ekim’de, Mondros Mütarekesi’yle savaştan çekilmişti. Osmanlı’dan sadece üç gün sonraysa, bünyesindeki halkların isyanlarıyla zaten dağılmanın eşiğine gelmiş olan Avusturya Macaristan İmparatorluğu havlu attı. Avusturya’nın mütareke imzalaması, Almanya’nın güneydoğu kanadını İtilaf Devletleri’ne açtığı için birkaç gün içinde Almanya, İtilaf Devletleri’nden ateşkes talep etmek ve 11 Kasım’da, Fransa’nın Compiegne Ormanı’nda mütarekeyi imzalamak zorunda kaldı. (Meselenin bize ilkokulda öğretildiği şekilde “Müttefiklerimiz yenilince biz de yenik sayıldık” cümlesiyle açıklanamayacağını Cumhuriyet okurları zaten biliyordur).
İşte bugün, Compiegne Ormanı’ndaki bu mütarekenin 107. yıldönümü. Uzun yıllardan beri Almanlara karşı bilenmiş olan Fransızlar, mütarekeyi deyim yerindeyse “tadını çıkara çıkara” imzalamış ve Almanya’yı küçük düşürmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştı. Alman delegeler, Compiegne’e vardıklarında, istasyonda Fransız mareşali Foch (“foş” okunur), Alman delegelerin karşısına çıkmış fakat onların tokalaşmak için uzattıkları eli havada bırakarak “Evet beyler, buraya niye geldiniz” diye sorar. Almanların, “Sizin mütareke teklifinizi duymaya geldik” demesi üzerine, “Yoo, bizim mütareke teklifimiz yok. Biz, savaştan gayet memnunuz” diye onları tersler. Süngüsü düşen Almanların, “Ama biz, memnun değiliz. Mütareke yapmak istiyoruz” demesi üzerine, “Aa, öyleyse siz bunu doğru ifade edin. Siz bizim mütareke teklifimizi değil, mütareke şartlarımızı öğrenmeye geldiniz” der ve elleri arkasında, yardımcısına seslenerek ona, Almanlara mütareke şartlarını okumasını söyler. Bunların hepsi çok ağır şartlardır. Ama o esnada ihtilallerle kaynamaya başlamış Almanya’yı temsil eden delegelerin bunları reddedecek hali yoktur.
Bu mütarekeler ve ardından gelen barış anlaşmaları, Almanya’da büyük tepkiye yol açacak ve II. Dünya Savaşı’na giden yolu hazırlayan etkenlerden biri olacaktır. İngiliz ve Fransızların, yenilen ülkelere hınçla davranması ve üzümü yemekten ziyade bağcıyı dövmeyi hedeflemeleri, Avrupa’yı çok daha bütyük çalkantılara sürükler.
Rusya’yla Ukrayna arasındaki savaşta tarafların tavırları, bana sürekli bu Compiegne Mütarekesi’ni hatırlatır.
Savaşın ilk aylarında Türkiye’nin arabuluculuğuyla çatışmalara son verme imkânı varken İngiltere’nin araya girmesi ve dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Lizz Truss’ın “Putin’in imajını koruyacak hiçbir çözüm olmayacak” demesi, bu savaşın en az üç yıl uzamasına yol açan etkenlerden biri oldu.
Batı’nın Rusya’yı dünyanın diğer bölgelerinde yalnızlaştırma politikası da başarılı olmadığı gibi, Rusya’nın hem Çin’le hem de Hindistan’la ilişkilerinin bugünlerde daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik taleplerinin ağırlığı ve Putin’in açıkça Çarlık Rusyası’na özlem duyması da Avrupa’daki Rusya karşıtlarının elini kolaylaştırıyor. Sonuçta tarafların temelsiz talepleri aslında bütün tarafların kaybına yol açıyor. Umalım ki 2025’in sonuna yaklaştığımız bugünlerde taraflar 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcı ve sonundaki diplomasi hatalarından ders alsın.