Büyük Güç Olmak

22 Temmuz 2012 Pazar
\n

Son elli yıllık siyasal tarihimize damga vuran, yakın çevresi ve kendisine yakın basın tarafından barajlar kralı ilan edilen Sayın Süleyman Demirelin ülküsü Büyük Türkiye idi. Döneminde girişilen doğru-yanlış sanayileşme ataklarıyla bu üne layık olmak için çaba gösterdi.

\n

Ne var ki milliyetçi-muhafazakâr bir kişilik olan Sayın Demirelin Türkiyeyi bölgenin büyük gücü konumuna getirmek gibi bir amacı yoktu; Büyük Türkiye söylemi kendi içinde büyüyen bir ülke anlamını içeriyordu.

\n

***

\n

Dışadönük büyüklük işaretini ilk veren siyaset adamımız Sayın Turgut Özaldı. Fakat o büyüklüğü sayısal bir olgu olarak değerlendiriyordu. Demirel gibi bir Sünni olan Sayın Özal Nakşibendi tarikatının lideri Zahit Korkut Efendinin öğrencisiydi. Döneminde palazlanan Anadolu sermayesinin büyük çoğunluğunun Sünni-İslam bir renk taşımasında onun büyük payı vardır.

\n

Altyapısı vahşi kapitalist, üstyapısı ise çağdışı feodal bir görünüm sergileyen bu ucube üretim biçiminin ülkenin niteliksel büyümesine bir katkı sağlaması ise eşyanın doğasına aykırı olurdu. Nitekim olmadı da. Ne var ki ülke ekonomisinin bu yoldan sayısal büyüme işaretleri göstermesi Sayın Özalı dış dünyaya yönelik olarak yüreklendirdi.

\n

Onun Bulgaristanda yaşayan Türk kökenlilere karşı reel sosyalist rejimde uygulanan baskılara ilişkin olarak söylediği, Nüfusumuz yüz milyona hele bir ulaşsın ümüklerini sıkarız!tümcesi bugün de belleklerdedir.

\n

***

\n

Bölgede güç olmaksavı ve söylemini bir vizyon olarak ortaya atan Recep Tayyip Erdoğandır. Demirel ve Özalın seçmen kitlelerini milliyetçi-muhafazakâr İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisinin çevresinde toplayarak, başka bir deyişle Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisinin ektikleri tarlaların hasadını toplayarak iktidar olmayı başaran Erdoğana üzerindeki Türkiye gömleği daha iktidar yıllarının başında dar gelmeye başlamıştı. Yalnızca Türkiyenin değil, bölgenin de lideri olmak istiyordu. Yanına yeni Osmanlıcı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunu da alarak büyük güç vizyonunu geliştirme çabalarına girişti. Çünkü büyük bir gücü temsil etmeden bölge lideri olunamıyordu.

\n

Uygulamak istedikleri komşularla sıfır sorun politikasının nedeni de buydu. Bu arada Türkiye ekonomisi de önemli bir ithalat hacmi payıyla da olsa hızlı bir büyüme göstererek dünya sıralamasında 18. basamağa yükselmişti. Fakat bu ikilinin büyük güç olmaktan anladığı komşularının ve bölge ülkelerinin iç işlerine karışmaktı. Birkaç yıl içinde Türkiye komşuları Irak, İran ve Suriye için bir soruna dönüştü. Libya ve Mısırdaki isyan hareketlerine verdiği açık destek bölge ülkelerini Türkiye üzerinde düşünmeye yöneltti. Bu süre içinde Yunanistan ve Ermenistan ile zaten limoniolan ilişkilerimiz daha da bozulurken, bölgede ne kadar çağdışı sultanlık, krallık, şeyhlik, emirlik varsa Türkiyenin en yakın dostları durumuna geldi. Komşularla sıfır sorun politikası tam anlamıyla fiyaskoyla sonuçlandı. Suriyeye ilişkin sürdürülen politika ise bu fiyaskoya dikilen tüy oldu.

\n

***

\n

Oysa Türkiyenin bölgesinde bir çekim gücü olabilmesi için koşullar elverişliydi. Fakat çekim gücü olabilmek tek başına ekonomik büyüme/güçlenme ile olası değildi. Ekonomik gelişmeye koşut olarak niteliksel bir dönüşüm de gerekiyordu. Örneğin Türkiyenin etnik, dinsel, mezhepsel çeşitliliği büyük bir şanstı. Türklük adına diğer etnisiteleri, Sünni Müslümanlık adına diğer din ve mezhepleri baskı altında tutmak, onları her anlamda eşit yurttaşlar olarak görmemek yapılabilecek en büyük yanlıştı. AKP, bu bağlamda kendisinden önceki siyasal iktidarların yanlış siyasetlerini sürdürdü.

\n

Bölge ülkelerine demokrasi çağrısı yaparken, laik bir düzen önerirken, kendi antidemokratik ve antilaik uygulamaları tavan yaptı. Sonuçta ülkede büyük güç söylemi dünyanın gözünde bir mizah konusu oldu.

\n

Konuyu yarın sürdürelim.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları