Görgüsüzlük mü, Nankörlük mü? (1)

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Bu AKP’liler gerçekten tuhaf insanlar; 12 yıldır üst üste seçim kazanıyor olmaları bunları iyice şımartmış. Çoğu bulundukları mevkilerin gerektirdiği ciddiyet, vakar ve ağırbaşlılıktan uzak davranışlar sergiliyorlar.
En gözle görülür zaafları Türkiye’nin gelişim tarihini iktidara geldikleri 2002 yılından başlatıyor olmaları. Bunların söylediklerine kulak veren, ama Türkiye’yi hiç tanımayan bir yabancı bu ülkede “iyi” ne yapılmışsa bunların iktidarları döneminde yapılmış sanısına kapılabilir.
Bunların en “münevver” geçinenleri bile yakın tarihimizi bilmezden, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri yapılan “iyi” şeyleri görmezden geliyor.

***

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda çok olumsuz nitelikte bir ekonomi mirasını devralmıştı. Cumhuriyetin ilanından birkaç yıl sonra gerçekleştirilen sayımlar, araştırmalar ve çalışmalar dönemin ekonomik sorunları hakkında yeterli bilgi vermektedir.
1920’lerde kişi başına gelir ancak 60 dolar civarındadır. Ekilen toprak oranı yüzde 5’ten ibarettir. Ulaştırma güçlükleri dolayısıyla tarım kesimi, değil dış piyasalara, iç piyasalara bile açılmamıştır. Bütün ülkede 100 ve daha çok işçi çalıştıran işletme sayısı yalnızca 155 adettir. Yılda kişi başına ihracat 4 dolar, ithalat 6 dolardır. Türkiye’nin yüklenmiş olduğu Osmanlı borçları tutarı, faizleriyle birlikte 107.5 milyon altın liradır.
Böyle bir ekonomiyi devralan genç Türkiye Cumhuriyeti, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde oluşan fikirlerden de ilham alarak kalkınma için liberal bir ekonomi ortamını öngörmüştü. Dünyadaki uygulama da genellikle bu yöndeydi. Devlet, yalnızca ulusal nitelikteki girişimcinin özgürce çalışmasını sağlayacak koşulların yaratılması için müdahalede bulunacaktı. Gerekirse söz konusu nitelikteki girişimci tipinin yaratılması için her türlü yasal, bürokratik ve mali destek de sağlanabilecekti.
Ne var ki 1929 Büyük Dünya Bunalımı birçok Batı ülkesi için olduğu kadar Türkiye için de yeni politika arayışları açısından bir dönüm noktası olmuştu. Gerçi Büyük Bunalım Türkiye ekonomisini herhangi bir Batı ülkesini etkilediği boyutlarda sarsmamıştı ama siyasal ve ekonomik ilişkilerin çoğunu bunalımın doğrudan etkisi altında bulunan ülkelerle kurmuş olan Türkiye, dolaylı olarak belli darboğazlarla karşı karşıya kalmıştı. Öte yandan Lozan Anlaşması’nda bulunan ve 1929 yılına kadar yürürlükte kalan özel geçici hüküm dolayısıyla da hükümetler ekonomiye müdahale edememişler, yaratılmış olan bu yapay yarı liberal ortam, ekonominin kurulması ve gelişmesini sağlayacağına, bilinen ülke koşulları dolayısıyla etkenlikten uzak düzeyde kalmasına neden olmuştu.

***

Sermaye birikiminin yetersizliği, girişimci kişilerin azlığı, dış ticaretteki dengesizlik vs. gibi birçok olumsuz koşul 1923-29 arasındaki dönemde sanayileşme atılımının başlamasını engellemiştir.
Büyük Dünya Bunalımı’nın başlangıç yılı ile geçici hükmün yürürlükten kalktığı yılın çakışması, kamu müdahalesinin her tür ekonomik ve siyasal koşulunu hazırlayan ilginç bir rastlantı oluşturmuştu. Ayrıca bunalımın neden olduğu sosyal ve ekonomik sorunları çözmede Batı ülkeleri de kamu müdahalesini uygun bir araç olarak görmeye başlamışlardı.
Dünya, Büyük Bunalım’dan yediği darbe sonunda uzunca bir dönem yürütülen liberalizm uygulamasından, toplumun her alanına yoğun kamu müdahalesini hoş gören bir ortama geçmeye hazır hale gelmişti.
Bütün bu iç ve dış koşullar sonucu, Türkiye’de devlet, sanayileşmenin sorumluluğunu yüklenmeye karar vermiş ve bu sorumluluğu beşer yıllık sanayileşme planları yapıp uygulamaya sokmuştur. (Yararlanılan kaynak: Kurumlarla Yakın Ekonomi Tarihi. Prof. Dr. Erdoğan Alkin)
Devam edeceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları