Uluslaşma, Ulusçuluk, Ulus Devlet Üzerine

28 Ocak 2013 Pazartesi

CHP programının milliyetçilik ile ilgili bölümünü okuduğunuzda bir sosyal demokratı rahatsız edecek anlatımlara rastlamıyorsunuz. Bu nedenledir ki CHP’de gerek üye, gerek çeşitli kademelerde yönetici, gerekse milletvekili olarak azımsanmayacak sayıda Kürt ve Zaza bulunuyor.
Milliyetçilik/ulusçuluk düşüncesinin 19. yüzyıldan bu yana kapitalizmin başat üretim biçimine dönüşmesiyle birlikte başlayan uluslaşma ve ulus devlet yaratma sürecinde bir motor görevi gördüğü de biliniyor. Nitekim Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren de özellikle Balkanlar’da başlayan ve gelişen bu süreç olmuştur. Bu süreçte Balkanlar ve Kafkasya’dan Anadolu’ya akan, anayurtlarında yurtsuzlaştırılmış, sayıları milyonlarla ifade edilen Balkan Türkleri, Boşnaklar, Çerkezler, Gürcüler Anadolu’da yaşayan Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Süryani gibi farklı etnik kökenlerden gruplarla dil, din, kültür gibi açılardan bakıldığında son derece heterojen bir topluluk oluşturmuşlardır. Bu heterojen/uyumsuz yapıdan tek bir ulus ve bir ulus devlet yaratmak kolay olmamış, neden olduğu sorunlar günümüze kadar uzayan çeşitli acıları, başkaldırıları, kıyımları, tehciri/zorunlu göçü de beraberinde getirmiştir.
Kendi anayurtlarında yurtsuzlaştırılan, Anadolu’ya yeniden yurtlanmak umuduyla gelen Balkan ve Kafkas göçmenleri İttihat ve Terakki iktidarıyla başlayan ve Cumhuriyet’le devam eden uluslaşma/Türkleşme sürecine gönüllü olarak katılırken, Anadolu’nun yerlisi olan Ermeniler ve Rumlar bu sürecin dışında kalmak için başkaldırmışlardır. Ermenilerin başkaldırısı isyan, Rumların başkaldırısı ise önce Karadeniz Rumlarının Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’i işgal eden Rus ordusuyla, daha sonra da Ege Rumlarının Ege’nin bir bölümünü işgal eden Yunan ordusuyla işbirliği biçiminde olmuştur. Bu başkaldırı, isyan ve düşmanla işbirliklerinin sonucunda Ermeni nüfusun neredeyse tamamına 1915 yılında zorunlu göç uygulanmış, İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada dışında kalan yaklaşık 1 milyon 200 bin Rum, Yunanistan ile yapılan mübadele/nüfus değişimi kapsamına alınmıştır.
Etnik köken farklılığından bakıldığında Anadolu’da Türklerden sonra gelen ikinci büyük topluluk Kürtlerdir. Ne var ki Kürtler arasında etnik bilinç bir siyasal talep olarak ülke gündemine ancak 1950’li yıllarla birlikte yansımaya başlamıştır. Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde baş gösteren isyanlar, -1937/1938 Dersim İsyanı dahil- paşa, şeyh, seyit gibi feodal erk sahiplerinin merkezi iktidardan daha fazla imtiyaz elde etmek amacıyla giriştikleri başkaldırılardır.
Tekrar başa dönecek olursak, milliyetçilik/ulusçuluk çeşitli etnik topluluklardan oluşan Trakya ve Anadolu nüfusunu uluslaştırmak/Türkleştirmek, bu nüfus temelinde bir ulus devlet yaratmak sürecinde tarihsel, işlevsel bir rol oynamıştır.
Bugün geçerli midir? Bunu gelecek yazımızda ele alacağız.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları