Kimileri için “Kova Çağı”nın başlangıcı kimileri içinse artık işlemeyen ekonomik ve siyasi düzenin değişim sancıları. İster manevi olsun ister sosyoekonomik, hemen herkes yeni bir dönemin eşiğinde ve yeni bir düzene geçiş sürecinde olduğumuzu düşünüyor.
Anlatılanlara göre bu öyle büyük bir değişim ki yalnızca siyasi ve ekonomik sonuçlarla sınırlı kalmayacak; geçmişe ait alışkanlıklarımızı, gündelik yaşantımızı ve hatta varoluş anlayışımızı da etkileyecek.
Söz konusu değişimlerin sonuçlarını konuşacak çok fazla zamanımız olacak ancak bugün size “değişim” ile ilgili oldukça simgesel bir olaydan söz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz bugünlerde “değişim” denilince akla ilk gelen isimlerden birisi ABD Başkanı Donald Trump. Kendisi bazı ülkeleri ABD’ye katmaktan uzunca süredir etkin biçimde uygulanan cinsiyet politikalarına kadar hemen her şeyi yeniden biçimlendirmeye çalışıyor.
Son olarak -bir süreliğine ertelenmiş olsa da- aldığı gümrük vergisi kararları ile küresel ölçekte bir belirsizlik ortamı yarattı .
Bu belirsizlikle ilgili olarak kendisi ve siyasi çevresinin kullandığı söylem “başının çaresine bakabilen müttefikler”le çalışabilme isteği olarak gösterildi ve elbette asıl amacını gizleyen popülist bir argüman olarak değerlendirildi.
Trump hükümetinin yaptığı çok ses getiren bir başka hamle ise devlet kaynaklarından dağıtılan fonlarda kısıntıya gitmek ve “tasarruf” politikalarıyla aslında kendisinden önceki “politik doğrucu” yönetimlerin ideolojik savurganlığını ideolojik savurganlığı açık biçimde gözler önüne sermekti. .
Bu kapsamda ödeneği kesilen kurumlardan biri ise Radio Free Europe oldu. (Özgür Avrupa Radyosu).
Aslında bugünlerde işlevini fazlasıyla yitirdiği için mali desteğinin kesilmesi çok şaşırtıcı olmasa da Özgür Avrupa Radyosu’nun ardında bırakmaya hazırlandığı miras o denli büyük ki bu gelişme Batı medyalarında oldukça ses getirdi.
ABD’NİN AVRUPA’DAKİ SESİ
II. Dünya Savaşı’nın sonuna gidelim: Savaşın muzaffer ülkesi ABD, altüst olmuş Avrupa’nın yeniden kalkınması için hazırladığı ekonomik plan ile Marshall yardımını devreye sokmak istemektedir. Ülkemizde de çok iyi bilinen Marshall yardımı aslında tüm Avrupa için yaşama geçirilmiş bir projedir.
Ancak birliklerini Berlin’e yani Avrupa’nın göbeğinde konuşlu tutan Stalin kendi nüfuz alanında bulunan ülkelerin bu yardımdan yararlanmasını engeller. Bu hamlesi, savaş sonrası kıtada yükselen sosyalizm sempatisini bitirecektir ve Berlin’de duvarın inşası, NATO ve Varşova Paktı’na uzanan süreç böylece oraya çıkacaktır.
Sonuçta Avrupa ikiye bölünür: Batı, ABD’nin etkisi altına girerken, Doğu’da Sovyetler’in demir perdesi iner.
Stalin’in endişesi aslında boşuna değildir. Çünkü Marshall yardımı sırf altyapı ve ekonomik hedeflerle oluşturulan bir plan değildi. Aynı zamanda kıtadaki Nazi etkisinin adım adım yok edildiği kültürel bir dönüşümü yani Amerikan yaşam tarzının benimsetilmesini de hedefliyordu.
Türkiye yakın dönem tarihinde de etkilerine tanık olunan bu sürecin dışında kalan Doğu bloku ise sosyalist bir ajanda ile yönetiliyordu. Soğuk Savaş döneminin tetikleyicisi de bu ayrışma oldu.
PROPAGANDA AYGITI MI?
Soğuk Savaş, hem bir askeri angajman savaşıydı hem de bir kültürel propaganda yarışı. Batı tarafında bu propagandanın en önemli aygıtı ise Özgür Avrupa Radyosu!
Münih merkezli kurum Doğu Avrupa’nın büyük kısmı için “Beatles’ın yeni çıkan 45’liklerini dinleyebilecekleri” az sayıda yayım organından biriyken aynı zamanda demir perde gerisinde faaliyet yürüten bir beşinci kol unsuruydu.
Ayrıca kurumun gelişmiş yayın ekipmanları, Doğu Avrupa’nın en ücra köşelerine ulaşmasını sağladığı gibi askeri açıdan da bazı stratejik avantajlar sunduğu öne sürülüyordu.
BBC Dünya Yayımı, Lüksemburg Radyosu ve Amerika’nın Sesi ile birlikte Doğu Avrupa’nın Batı kültürü ile iletişimini canlı tutan Özgür Avrupa Radyosu işlevini başarıyla gerçekleştirmiş olmalı ki SSCB dağılıp demir perde yıkıldığında bunu kutlamak isteyen kitleler meydanlarda Batı kültürüne ilişkin pek çok sembolle birlikte yer almıştı.
Örneğin Berlin Duvarı yıkıldığında yıkıntıların üzerinde Beatles ve David Bowie çalıyor, insanlar üzerlerinde Coca Cola ve Levi’s logo giysiler ile Amerikan bayrakları dikkat çekiyordu.
Ayrıca SSCB’de Gorbaçov’un glasnost politikası sonrası 1991’de Moskova’da düzenlenen dev bir Metallica konseri gençlerle polis arasında şiddetli çatışmalara sahne olmuş ve rejimin kırılganlığını gözler önüne sermişti.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI
Özgür Avrupa Radyosu, duvar yıkıldıktan sonra da yayıma devam etti. Ancak hem genel anlamda radyonun eskisi kadar revaçta olmaması hem de kurumun Soğuk Savaş’takine benzer bir amacının bulunmaması ile önemi azaldı. Aslında bugünlerde yaşanacaklar öngörülebilir düzeydeydi.
Ancak son anda yeni bir gelişme yaşandı. Trump’ın ödenek kesintisi kararına karşı açılan davada Vaşhington’daki federal mahkeme Özgür Avrupa Radyosu’na hak verdi ve ödeneğin kesilmeyeceğine karar verdi.
Bugün, Soğuk Savaş’ın sembollerinden olan Özgür Avrupa Radyosu geleceği belirsizken Batı’nın kurumsal yapıları da benzer bir sorgulama sürecinden geçiyor ve bu yapıların işlevselliği giderek daha fazla sorgulanıyor.
Çünkü Avrupa’da ikinci dünya savaşı sonrası kurulan ve “refah toplumu” uzlaşması üzerine inşa edilen düzen hızla çatırdıyor.
Fransa’da seçimlerde en çok oyu alması beklenen Le Pen’e getirilen siyasi yasak ve Romanya’da NATO karşıtı Georgescu’nun kazandığı seçimlerin iptali de tıpkı Özgür Avrupa Radyosu gibi hukuk sisteminin düzenin devamlılığını sağlamak üzere araçsallaştırılmasına yönelik hamleler olduğu dikkat çekiyor.
Gelmekte olanı ne kadar engellenip ne kadar dönüştürülebileceği şimdilik belirsiz ancak görünen o ki yakın gelecekte sarsılmaz sanılan NATO, Dünya Sağlık Örgütü ve hatta Birleşmiş Milletler gibi pek çok kurum “işlev yitirme” tartışmalarının odağında olacak.