Siz yattınız biz utandık...

14 Kasım 2016 Pazartesi

Barış Derneği davasından tutuklu yatıp çıktıktan sonraki ilk günlerde bir kafede içtiğim çayı ödemek isterken kasada oturan sahibi bu sözleri söylemişti: “Biz size borçluyuz aslında. Siz yattınız, biz utandık. Siz bizi tanımazsınız ama biz sizi çok iyi tanıyoruz. Geçmiş olsun.”
Elbette duygulanmıştım.
Sonraları hep düşünmüşümdür.
Bir kitap yazarsın, kim okur bilmezsin.
Bir davranışın olur, kim ne düşünür haberin olmaz.
Bir söz söylersin, kimin aklında kalır düşünmezsin.
Ama işte yaptıkların ettiklerin bir yerde karşına çıkıverir.
Sözlerin, yazıların birilerinde yaşamaktadır.
Şimdi hapiste olan dostlarım, arkadaşlarım.
Onlar yatacak, biz utanacağız.
Özgürlüklerinden yoksun kalışları bizim utancımız olacak.
Ama durun bakalım, biz gerçekte özgür müyüz?
Hapisten çıktığım gün ne istemiştim?
Sadece caddede dolaşmak, o kadar.
Arkadaşlar, Boğaz’da rakı balık muhabbeti yaparlardı.
Ben caddede öylece dolaşmak istiyordum.
Caddede öylece dolaştım.
Öyle dalgın, hiçbir şeye bakmadan.
Sonra da dönüp gelmiştim.
Öyle hatırlıyorum.
Sonra da hırsla “Sözüm Sanadır”ı yazmıştım.
Erdal Öz yayımlamıştı. Can Yayınları.
Bir başka kitabım da duygularımdı,
“Kendi Yurdunda Sürgünsün”.
Şimdi yazsam adını ne koyardım, bilmiyorum.
10 Kasım’da yazıyorum bu yazıyı.
Yer gök ATATÜRK.
Gazeteler, ilanlar, TV köşelerinde ATA portresi.
Anıtkabir dolup taşıyor.
Yarın 11 Kasım olacak
12 Kasım
13 Kasım
14 Kasım 2016 Pazartesi günü bu yazım çıkacak.
O bir günlük ATATÜRK anmasından geriye ne kalacak?
Atatürk’ün azmi mi?
Atatürk’ün kararlılığı mı?
Atatürk’ün eşsiz cesareti mi?
Atatürk’ün erişilmez öngörüsü mü?
Bugün Atatürk’ün nesi aramızda yaşıyor?
Hadi ben söyleyeyim, adı ve fotoğrafları.
Atatürk’e layık bir iktidar mı var?
Atatürk’e layık bir muhalefet mi var?
Atatürk’e layık neyimiz var?
Söyleyin söyleyin, bir şey bulun.
Eğitim mi? Nasıl da emek vermişti.
Laiklik mi? Dinin sömürü aracı olmasını önlemişti.
Adalet mi? Cumhuriyeti nasıl da koruyordu.
Köylü mü? “Efendimizdir” demişti. Koruyor, eğitiyordu.
Kentler mi? Şehir planları yaptırıyordu.
Ekonomi mi? Ulusal ekonomiydi. Köyden başlayan kalkınmaydı.
Dış politika mı? Barış antlaşmaları yapıyordu.
Din mi? Halk okuduğunu anlasın, inancını bilsin istiyordu.
Toplum uygar olsun, birey yurttaş olsun istiyordu.
Her isteği uygarlıktan yanaydı, insanlık içindi.
Şimdiye bakın, bütün bunlardan geriye ne kaldı?
Eğitim mi? İmam hatip eğitimidir.
Adalet mi? İktidarın emrindeki infaz işlemidir.
Laiklik mi? Laikler bile sözünü edemez olmuştur. Dinsizlik sayılmaktadır.
Köylü mü? Kent varoşlarına getirilmiş, ümmet yapılmıştır.
Kentler mi? Fırsat müteahhitlerine teslim edilmiş, toprak yağmalanmıştır.
Ekonomi mi? Tüketim sistemine teslim edilmiş, yoksul sadakaya bağlanmıştır.
Dış politika mı? Ortadoğu yağmasına ortak edilmiş, sonu meçhule itilmiştir.
Din mi? Halkı itaat ettirmek üzere her alanda kullanılmaktadır.
Uygarlık mı? Osmanlılık hevesiyle geçmişe özenti yaratılmıştır.
İşte, kısaca 93 yılın başı ve bugünü.
Yarını ne mi olacak?
Bırakırsanız bu yol sürüp gidecek.
Bırakmamak için mi?
Atatürk’e sığınmayı bırakıp onun yolunu izleyeceksiniz.
Sızlanmayıp haykıran.
Beklemeyip ayağa kalkan.
Neyi ne için yaptığını bilerek yapan.
Cesur.
Akıllı.
Bıkmayan, yorulmayan, yarıda bırakmayan,
Atatürk insanları olabiliyor muyuz?
İşte bu ülkenin kaderi o zaman değişecektir.
O zaman bu kader bizim ellerimize geçecektir.
Yoksa,
ATATÜRK orada yatacak,
Biz de burada utanacağız...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları