Erdal Sağlam

Mevcut gündemle faiz indirimi hayal olabilir

22 Haziran 2021 Salı

Merkez Bankası’nın faiz indiriminin zamanlaması tartışılırken yaşanan son gelişmeler faiz indirimini, giderek imkânsız hale getiriyor. Bırakın faiz indirimini ağustos ayı enflasyonunun ardından faiz artırımını tartışmaya başlarsak kimse şaşırmasın.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, temmuz-ağustos aylarında faiz indirimi istediğini açıkça söylemişti. Ancak Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun açıklamalarının ardından beklenti eylül ayına sarktı. Fed’in son toplantısı başta olmak üzere, son günlerde yaşananlar ise kurlarda yeniden sıçramalara neden olmaya başladı. Bir yandan kurlardaki hızlı seyir, öte yandan normalleşme ve küresel emtia fiyatlarındaki artış, önümüzdeki aylarda enflasyondaki artışı körükleyecek gibi gözüküyor.

Merkez Bankası’nın “enflasyonun üzerinde reel faiz belirlenmesine devam edileceği” sözünü hatırladığımızda, şu anda yüzde 2 civarındaki reel faizlerin birkaç ay içerisinde sıfıra doğru yaklaşacağı ihtimalini göz ardı etmemek gerek. Türkiye’nin uluslararası risk primi düşmezken bu durum reel faiz oranının yüksek kalmasını gerektiriyor. Şu anda 2 puanlık reel faize rağmen fon girişinin çok az olduğunu hatırlarsak, reel faiz düzeyi 1, hatta 1.5 puanın altına indiğinde bile fon girişinin tümüyle durma tehlikesi söz konusu.

Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içerisinde ödeyeceği dış borç miktarı 190 milyar dolar, cari açık 20 milyar dolara inse bile döviz kaynağı ihtiyacı 210 milyar dolara çıkacak. Böyle bir tablo içerisinde Türkiye’nin döviz ihtiyacı için Merkez Bankası’nın reel faiz oranının yüzde 2’nin altına inmesi riski büyüyecektir.

Doğrudan yabancı yatırımların konut alımı dışında Türkiye’nin tarihinde ilk kez 2020’de eksiye geçtiğini görüyoruz. Uluslararası ilişkilerdeki belirsizliğin devam etmesi doğrudan yatırım ihtimalini sıfıra yakın tutuyor.

Son günlerde yaşananları dışarıda tutsak bile zaten önümüzdeki dönemin ekonomik dengeler açısından zor geçeceği belliydi. Bu nedenle; Cumhurbaşkanı bir an önce olmasını istese bile faiz indirimi giderek güçleşiyordu. Hem uluslararası alanda hem Türkiye’ye özgü yaşananlara bakacak olursak, şimdi faiz indiriminin daha da zorlaştığı rahatlıkla görülebilir. Belki de “bu yıl faiz indirimi hayal oluyor” desek yanlış olmayacaktır.

KURLARDA SIÇRAMA

Uluslararası finans arenasında yeni bir çalkantı dönemi başlıyor. FED’in son toplantısı ardından pandemi sonrası piyasalardaki başlayacak sıkılaşmanın öne çekileceği beklentisi arttı. Tahvil alım programının önceden haber verilerek aşamalı azaltılmaya başlayacağı, ardından faiz artışlarının yaşanacağı beklentisi zaten vardı ama bu takvim öne çekilmeye başlandı. Dün bir uluslararası banka, 2022 sonunda faiz artırımlarının başlayabileceğini söyledi. Bu tahmin tutarsa, bu yılın sonlarında tahvil alımları azalmaya başlayacak demektir. 

Bu hareket başladığında tüm gelişmekte olan ülkeler olumsuz etkilenecek. Olumsuz ayrışmanın son dönemdeki liderliğini bırakmayan TL ise en fazla zarar gören para birimlerinden biri olacak. 

Bakan Lütfü Elvan’ın dediği gibi kurlardaki artışın fiyatlara geçişkenliği arttı, zaten yüksek kurlar daha da yükselirse enflasyon etkisi çok daha büyük olacak. Bu da önümüzdeki aylarda enflasyon oranlarını beklentilerin üstüne çekebilir. 

Dünya emtia fiyatlarındaki artışın, küresel çip krizinin, navlun fiyatlarındaki artışın devam ettiği, bu yılın sonlarına kadar normalleşmenin olmayacağı yönündeki haber akışı hızlandı. Tarımsal üretime bakacak olursak; hem kuraklık yaşanıyor hem de gübredeki yıllık fiyat artışının yüzde 42’ye çıktığı açıklanıyor. Kısacası enflasyona gıda fiyatlarındaki artıştan da katkı gelmesi sürpriz olmayacak. Buna turizm sezonunun açıldığını, gıda başta olmak üzere iç talebin hızlandığını eklerseniz, bunun fiyatlara etkisi de kaçınılmaz gözüküyor.

Dünya petrol fiyatlarındaki artış trendini, doğalgaz fiyatlarındaki artışı, bunun sadece enerji fiyatlarında değil, başta ulaştırma olmak üzere tüm sektörlere etkisinin olacağını göz ardı etmemek gerekiyor.

Bunlarla birlikte bir süredir mafya-devlet ilişkileri konusunda ortaya saçılan ifşatların artmasını, bunun da uluslararası alanda Türkiye’nin elini iyice zayıflatacağı konusunu da ekonomideki hesaplara katmak gerekebilir. Sezgin Baran Korkmaz’ın ABD tarafından Avusturya’da tutuklanması isteğini, Korkmaz’ın Türkiye’deki mal varlıklarına ABD tarafından el konulma talebini eklediğinizde, yapılan “ikinci bir Rıza Sarraf olayı” yorumlarını dikkate almak gerekiyor. Bununla birlikte Halkbank davasının yüklü tazminat riskinin devam ettiğini unutmayalım.

Bunların, içeride ya mevcut iktidarın çözülmesine ya da yine hamaset öne çıkarılarak içerideki huzursuzlukların artmasına neden olacağı yorumları yapılıyor.

İşte yaşanan son gelişmeler Türkiye’nin riskini önemli ölçüde artırıyor. Rahip Brunson olayındaki gibi kurlarda sıçramalara neden olabilecek risklerin gerçekleşme ihtimalleri azımsanmayacak ölçüde artıyor. 

Buna rağmen Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla faizlerde erken indirime gidilir mi derseniz tabii ki mümkün. Daha önce de rasyonel olmayan kararlar alındı, sonuçlarına katlanmak zorunda kaldık. Yapılacak aynı hataların, iyice zayıflayan zemin nedeniyle, artık çok daha ağır hasar vereceğini de unutmayalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları