Dirençli kadınlarla yan yana...

26 Şubat 2022 Cumartesi

André Malraux’nun, o olağanüstü romanında, “Umut”ta, İspanyol İç Savaşı üzerinden faşizmin ne olduğu anlatılırken direnişçilerin zihninde bir imge olan geçmiş bizi sarar. Çünkü yine Malraux’nun deyişiyle, “İnsanoğlunda müthiş, bitmek tükenmek bilmez bir umut kuyusu var...”dır. Her defasında en zor anlarda bile kapıyı çalar. Mesela: “Haksız yere hüküm mü giydin, önüne hep kaz kafalılar çıktı da kimse seni anlamadı mı, nankörlüğe ya da kalleşliğe mi uğradın, umut kuyusuna başvuracaksın... Şimdi devrim hangi rolü oynuyor bilir misiniz? Zamanında ölümsüzlüğe kavuşmak arzusunun oynadığını. Özelliklerinden çoğunu en iyi açıklayan da bu zaten...” 

***

Belki o zamanlar özel ve güzeldi. Çünkü dünyayı yaşanır kılmak için omuz omuza verdiğin insanların yanında olmanın getirdiği güçlü bir aidiyet duygusu sarıp sarmalıyordu kalpleri. Şimdi geriye derin bir ıssızlık kaldı. Güçlü bir yalnızlık duygusu kaldı. Dahası cehaletin kol gezdiği bir gezegen kaldı. İnsanın iç organlarını din uğruna deşmeye çalışan gözü dönmüşlerin bıraktığı yük kaldı. Kendine iktidar biçenlerin yalılarda sürtme pahasına bütün değerlerden vazgeçtiği bir iklim kaldı. Arsızlık, yüzsüzlük aldı başını gitti. Ama yine de direnmeye devam edenler yoluna devam etti. 

***

Şimdilerde, yeni bir dünya savaşının eşiğinde, iki emperyal devletin sömürge savaşımının arasında darmadağın olan ailelere, öldürülen sivillere ve kaybolan hayatlara sanal bir oyunmuş gibi bakanlara duyduğumuz kızgınlık biniyor omuzlarımıza. İçlerindeki dehşeti savaş mağduru Ukraynalı kadınlara yönelten ve onların üzerinden “espri” yaptığını sanan birileri var yanımızda yöremizde. Sosyal medya hesaplarında ucuz kahramanlık gösterileri için kolları sıvayanların başka bir toplumun bireyini/kadınını “fahişe” yerine koyması karşısında utanıyoruz. Ama utancımız onların utanmasını sağlamıyor. 

Çünkü çok uzun zamandır yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, evde, işyerinde, sosyal medyada güvende değil kadınlar. Uluorta gülmenin ayıp sayıldığı, yalnızca anne olanın takdir edildiği, evde oturmanın meşrulaştırıldığı, bedeninin utanılacak bir nesne olduğu bir coğrafyada soluk almaya çalışıyor her biri. 

***

Dünyada yeniden milliyetçiliğe bulanmış sosla ırkçılığın yükseldiği bir dönemde aydınlık dönemin onurlu mücadelesini yaşayan kadınların adları düşüyor önümüze. İşgal döneminde Sultanahmet Meydanı’nda Halide Edib Adıvar’ın ölümü pahasına yaptığı konuşmayı anımsıyoruz. Nezihe Muhiddin gibi tarih defterinden sildirilmeye çalışılan bir kadın mücadelesi öncüsünün direnişine tanıklık ediyoruz. Ülkemizde siyasal anlamda verdiği hak kavgasını düşününce Nakiye Elgün’ün adı bir bayrak gibi dalgalanıyor. Fatma Aliye’nin gözyaşıyla harmanlanmış her satırının ardında direncin çığlığı var. Halet Çambel’in, ilk defa olimpiyatlara katılan kadın eskrimcimizin, Hitler’in görüşme talebini reddetmesinin onurunu taşıyoruz. 

***

Ama arsızlıklarını bir başka ülkenin kadınları üzerinden taşıyanların unuttuğu bir şey var: Dünyanın her yerinde halayın başında kadınlar yer alıyor. Sahiciliğin, içtenliğin, doğallığın, karşılıksız sevginin, yalınlığın incelikli ezgisi kadınlardan yayılıyor dünyaya... Öldürülen, acıyla gömdüğümüz dostlarımızın acısıyla birlikteyiz. Artık adları mezar taşlarında karşımıza çıkan Güldünya’yız, Özgecan’ız, Hazal’ız, Gülistan’ız, Pınar’ız, Gülay’ız. 

***

Çünkü hep varız. El ele tutuştuğumuzda rüzgârız, birbirimizi sardığımızda çıplak bedeni örteriz, birlikteyken kurşun yarasına pansuman oluruz. Morarmış göze merhem, kilitlenmiş kapıya anahtar olarak çıkarız karşınıza. 

***

Sizin uykularınıza gireriz yeri geldiğince... Ama ne kendimize ne de bir başka ülkenin kadınının namus bekçiliğine soyunmanıza asla izin vermeyiz. Bu dünyada söyleyecek sözümüz, büyük yazarlardan, düşünürlerden, en önemlisi kendi coğrafyamızın mücadeleci kadınlarından aldığımız umudumuz hâlâ var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları