Sivas katliamından İstanbul Sözleşmesi’ne

05 Temmuz 2021 Pazartesi

Sivas katliamının yıldönümüyle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarılmasının aynı günlere denk gelmesi anlam yüklü bir rastlantı oldu: Her iki olayın arkasında da aynı “dünya görüşü” var.

Bu, “konuşulabilir olanın” kendi benimsediği sınırlarına, içerdiği “hakikat rejimine” biat etmeyen bedenleri susturmayı, bastırmayı, olmazsa yok etmeyi arzulayan faşist bir “dünya görüşü”dür. Bu aynı zamanda, Aydınlanma ve bireyleşme (kapitalizm) öncesinde, kadınları ve çocukları erkeğin, müridi şeyhin tahakkümü altında ve cinsel nesnesi olarak gören karanlık dünyanın ölmüş ama modern insanın korkularıyla beslenerek hareket etmeye devam eden (Vampirimsi) bir kalıntısıdır.

SİVAS’TA ‘HOMO SACER’

“Homo sacer”, Roma İmparatorluğu hukukunda, “dışlanmış ve herhangi biri tarafından öldürülebilen adam” anlamına geliyordu. Sivas’ta o karanlık “dünya görüşü”yle ayaklandırılan güruh açısından, kendi dünyalarının dışında olduğuna inandıkları “laikler”, Aleviler, Madımak Oteli’nde toplanmışlardı. Dahası, o gün dağıtılan bildiride vurgulandığı gibi bu “dışlanmışlar”, “şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmekteydiler”. Öyleyse bunlar öldürülebilirdi. 

Pir Sultan Şenlikleri’ne katılmak için gelmiş sanatçıların, entelektüellerin kalmakta olduğu otel bu arzuyla ateşe verildi. Modern Türkiye’nin bu aydınlık insanlarından 33’ü o karanlığın içinde can verdi. Karanlığın “doğasında var”! Liberal geçinen ana akım siyasetçilerin ve basının (Çiller, Hürriyet) yangını çıkaran ve alkışlayanları değil de Aziz Nesin’i suçlaması da bugüne kadar gelen biat çizgisinin ilk örnekleriydi. 

Ondan sonrası tarih: 1994 belediye seçimlerine Erdoğan’ın İstanbul yönetimine, 1995’te siyasal İslamın hükümete taşınması, 1997’de tek başına iktidar olmasına giden yolu açan askeri müdahale; 1998-99 IMF’nin ekonomiyi patlatacak olan paketi; 2000 yılında, MHP tarafından yıkılacak olan MHP-DSP-ANAP koalisyonu, 2001’de siyasal İslamın partisinin kurulması, genel seçimler sonrasında da Baykal’ın bugünlerde yeniden anımsanan işbirliği ile Erdoğan’ın tek adam yönetimine giden sürecin başlaması...  Sağ ve sol liberallerin, yıllarca hem her yıl Sivas katliamını anıp hem de AKP’yi desteklemiş olmasıysa ibret vericiydi.

REJİMİN GERÇEĞİ

O karanlık “dünya görüşü”nün temsilcilerinin, “öteki”nin (kadın, LGBTİ+) bedenine, cinsel yaşamına sınır koymaya çalışırken, heteroseksüel ya da eşcinsel pratikleri, üstelik pedofiliyi de kapsayacak biçimde kendi “mekânlarında” serbestçe yasalara aldırmadan (adeta bir “müstehcen baba” -Freud/Lacan- gibi) yaşadıklarını, son yıllarda, medyada, sosyal medyada sık sık aktarılan, mahkemelerde yaşanan rezaletlerden kısmen de olsa anlıyoruz. 

O dünya görüşünün düzeninde, her şey mubahtır, “ötekini” cinsel nesne olarak kullanmak (“karılarınızı kızlarınızı bizden nasıl koruyacaksınız” gibi), bedenen yok etmek de caizdir. Bu bağlama oturtulduğunda İstanbul Sözleşmesi’nin (İ.S.), o “dünya görüşünde” yarattığı nefretin, korkunun, aslında rejimin gerçeği (“Reel”i) ile ilgili olduğu da görülebilir. 

İ.S. kadını, LGBTİ+ bireyleri, 

çocukları, “müstehcen baba”nın arzularının şiddetinden korumayı amaçlıyordu. İ.S. o dünya görüşünün koyduğu sınırları deliyor, eril siyasi iktidarın zeminini eritiyor, “bir”liğini tehdit ediyordu. 

Meşrulaşan şiddet seyirci kalan adalet (Gamze Akkuş İlgezdi, Haziran, 2021) başlıklı araştırma kadınların hukuk mahkemelerinde değerlendirilen koruma taleplerinin, 2006 yılında 4 bin 864’ten, özellikle İ.S’nin imzalandığı 2012 yılından sonra, hızla artarak, 2020 yılında 339 bin 792’ye yükseldiğini, dolayısıyla İ.S’nin önemini gösteriyordu. Koruma talepleri bu hızla artarken Rejimin İS’den anayasayı yok sayan bir kararnameyle çıkması, Yargıtay’ın yapılan itirazı geri çevirmesi de kendi koyduğu yasaları tanımazlığını, totaliter, kadın düşmanı, homofobik karakterini (gerçeğini) bir kez daha kanıtlıyordu.

Bu gerçeğin karşısında kadınların sergilediği uzlaşmaz direniş cesareti muhalefete, bu rejimden kurtulmaya giden yolun en önemli bileşenini gösteriyor, bu yola çağırıyor. Bu çağrıya cevap vermek gerekiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları