Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ya Bu Kriz...
“Küresel Kriz”den daha acil konular da var. Örneğin, seçimlerden sonra iyice hızlanan “ileri demokrasi” süreci bizi doğrudan ve “şimdi-burada” ilgilendiriyor. Ama geçen hafta, Avrupa Birliği ve Yunanistan, bağlamındaki tartışmaları izlerken birden kafama takıldı. Sakın bu kriz, “o kriz”den daha öte bir şey, insanlığı barbarlığın eşiğine getiren “son kriz” olmasın? Dahası, ya bu soruyla “ileri demokrasi” arasında bir bağ varsa?
\nGeleceğe (ulus devlete) dönüş
\nLiberallerin, “ekonomiden çıkartmak gerekir” (Bkz: Kemal Derviş) dedikleri devletin, mali piyasaları kurtarmak için ekonomiye geri dönmüş olmasını kastetmiyorum. Bu konu artık eskidi.
\nGeçen hafta, uluslararası medyada, ulus devletlere, imparatorluklara, savaş olasılıklarına ilişkin rastladığım, bir yıl öncesine kadar, “garipsenecek” yorumları paylaşmayı deneyeceğim.
\nFinancial Times yorumcularından Philip Stephens, kısa süre önce, Lizbon yakınındaki Arribada Manastırı’nda yapılan “dar katılımlı bir toplantıda” “Avrupa’nın Westphalia’ya geri dönüşü” başlıklı bir sunuş yapmış. Stephens, perşembe günü köşesinde bu sunuşunu aktarırken, “dünya küreselleşirken siyasetin yerel kaldığına” işaret ediyor: Bir ulus devlet üstü “birleştirilmiş egemenlik projesi” olan AB’de, hükümetler ülke içinden gelen basınçlara, Westphalia (Avrupa’da ulus devletler sistemini başlatan anlaşma) koşullarının getirdiği ulusal bağımsızlıklarını geri kazanmaya çalışarak cevap veriyorlarmış.
\nStephens’e göre, “küresel ağırlık merkezi Doğu’ya doğru kaymaya başlamışken, Avrupa’nın gerileme hızını arttıracak bu parçalanma mantıksız”. Yazar, “bunda da bir ironi yok değil: Avrupa’nın şimdi rekabet etmek zorunda olduğu yeni yükselen güçlerin hepsi (...) ulusal egemenliklerini kıskançlıkla koruyorlar” diyor.
\nThe Economist’in, geçmişte AB’de “siyasi bütünleşmeye”, “Brüksel”e karşı nasıl kararlı mücadele verdiğini bilenler, bu hafta “Ya Yunanistan batarsa” başlıklı yazısında, derginin AB liderliğine yönelik, “önce Yunanistan’ın kontrollü iflasını örgütlemesi, ülkeye uzun süreli dış destek sağlanması ve daha fazla siyasi bütünleşmeye gidilmesi, bunun için gerekli kurumların tartışmaya açılması gerekiyor” önerisiyle karşılaştılar.
\nİngiltere’nin, geçmişte, Avrupa Birliği’nin siyasi kimlik kazanmasına karşı çıkan, ülkelerinin Brüksel karşısında bağımsızlığını korumaya kararlı, muhafazakâr kesimine yakın iki yayın, bugün, gerekirse daha ileri bir siyasi birliğin kurulması pahasına, AB projesini savunurken, düne kadar projeyi güçlü bir biçimde savunanlar arasında aksi yönde bir kötümserlik söz konusu.
\nThe Guardian’ın editörlerinden, Martin Kettle perşembe günkü yorumunda, “Yunanistan, Schengen, NATO, -Avrupa rüyasının bittiğini kabul etmenin zamanı geldi” diyordu. Kettle, geçen ay katıldığı bir konferansa tarihçi Niall Ferguson’un yaptığı “Bizim kuşak Avrupa Birliği’nin çöküşüne şahit oluyor” saptamasını aktarıyor. Kettle, AB projesine inanmayan biri olarak Ferguson’un hep böyle provoke edici biçimde konuşmasını olağan karşılıyor. Esas şaşırtıcı olan, Sir. Stephen Wall’ın geçenlerde bir seminerdeki, “Avrupa Birliği’nin en yüksek noktasını geçtik (...) Ama artık sona eriyor. Neticede çok az kuruluş sonsuza kadar yaşayabilir” saptamasıymış. Çünkü, Stephen Wall, zamanımızın en etkili AB yanlısı İngiliz diplomatı, Tony Blair’e AB konusunda uzun süre danışmanlık yapmış biri. Kettle, “Wall’ın bu kötümserliği çok çarpıcı, ama daha da ilginci, bu saptamanın bugün artık kulağa o kadar çarpıcı gelmiyor oluşu” diyor.
\nİmparatorluklar çökerken arkalarında, birbiriyle savaşan yerel/bölgesel güçlerin kaosunu bırakırlar. AB de kendini, zorla dayatmayan, ama başkalarının katılmak için sırada beklediği bir “emperyalist olmayan imparatorluk” olarak görüyordu. Bu görüşün mimarı Mark Leonard’ın “Neden 21. Yüzyılı AB Yönetecek” (2005) başlıklı çalışması yayımlandığında aktarmıştım.
\nWall Street Journal’dan David Cottle cuma günü bu konuya, “Avrupa liderliği, AB’nin imparatorluk projesi olduğunu asla kabul etmez” dedikten sonra, 2007’de bir gün Borroso’nun, “Bizimki ilk emperyalist olmayan imparatorluktur” sözleriyle “ağzından kaçırdığını” anımsatarak değiniyordu. Cottle “her imparatorluk iki belirgin aşamadan geçer” diyor: Yeni toprakların, kaynakların ve işçilerin edinildiği birinci, büyüme aşamasında, çok güçlü ve kârlı olabiliyorlarmış; sonra, bakım, onarım dönemi diyebileceğimiz aşama geliyormuş. Bu aşamada iç çelişkileri ortaya çıkmaya başlayan imparatorlukları ayakta tutmak çok masraflı oluyormuş. Cottle, AB, “Avrupa’da kanlı bir birinci aşama denemesine olanak vermemek için, doğrudan ikinci aşamadan (gerekli kaynakları oluşturamadan, hegemonya sistemini kuramadan-E.Y) başlamak zorunda kalmış” bir “imparatorluktur” diyor. Şimdi bu “emperyalist olmayan imparatorluk”, maliyeti giderek artan bir bakım, onarım süreciyle karşı karşıya, yazara göre de, son tahlilde ayakta kalması olanaksız.
\nNeden ‘ulus devlet’?
\nŞimdi Philip Stephens’in, satır aralarında yaptığı, bir anlamda (kapitalist) sistemin hakikatine ilişkin ilginç saptamalar içeren yazısına dönebilirim. Stephens, “Modern Avrupa devleti 1648 Westphalia Barış Anlaşması’yla doğdu” (...) “Avrupa’nın egemenleri ülke içinde düzeni ve halkın onayını devletler arasında rekabeti körüklemek pahasına satın aldılar”... “Bu sistem 20. yüzyılın ortalarına kadar büyük yıkımlara yol açtıktan sonra, Avrupa liderleri, düzeni sağlamanın bu biçiminin maliyetinin çok yüksek olduğuna karar verdiler... AB projesi böyle gündeme geldi” diyor.
\nStephens’ın bu saptamaları, Avrupa’nın egemenlerinin, ulus devleti ve ulusalcılığı, mülk sahipleriyle mülksüzleri, zenginlerle yoksulları, ağa ile köylüyü, işçi ile patronu aynı toplumsal yapı içinde bir arada, bir düzen içinde tutmanın aracı olarak ürettiklerini, bu düzeni de savaşlar pahasına ve sayesinde sürdürdüklerini de söylemiş olmuyor mu?
\nStephens böylece, “Westphalia’ya dönüş” saptamasıyla gelecekte gündeme gelecek savaş olasılıklarına dikkat çekerken, Kettle, “gelecekte amaç, devletler arasında savaş, etnik çatışma riskini azaltmak, savunmasızları korumak, sefaleti önlemek olacak” derken, yeniden bir “Barbarlık Eşiğine” gelmek üzere olduğumuzu söylemiş olmuyorlar mı?
\nPeki, AB de egemenler, ülke içinde iktidar düzenini koruyabilmek için, savaş olasılıklarının yeniden gündeme gelmesi pahasına “ulus devlet” sistemine geri dönmeyi göze alıyorlarsa, “ulusçuluğun” adeta yasaklandığı (emperyalist sistemin gereği) çevre ülkelerde, aralarında giderilmesi olanaksız farklar olan sınıf ve grupları bir arada tutmak, bu farklara karşın ortak bir kimlik kurmak nasıl söz konusu olacak? Acaba, bu sorunun bir çözümü taraflara, farklılıkların, bu dünyadan kaynaklanmadığını, aslında birer “İnayet-i rabbaniye” olduklarını kabul ettirmekten geçebilir mi?
\nBelki geçebilir, ama bunun için de, burjuva demokrasisinin ve komünizmin (eşitlik, özgürlük talebinin) tarihini, kavramlarıyla birlikte unutturmak, Aydınlanma geleneğinin “hakikat rejimini” yıkarak yerine, bu farklılıkları ilahi adalete havale eden, başka bir “hakikat rejimini” geçirmek gerekiyor. Bu da bizi, “ileri demokrasi”nin (ve siyasal İslamın) faydalarına getiriyor...
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu