Erinç Yeldan

2009 ve Sonrası Üzerine Düşünceler

08 Ocak 2009 Perşembe

Yeni yılın bu ilk yazısında yeni yılla ilgili beklentiler ve sonrası konularında bir değerlendirmenin uygun olacağı düşüncesindeyim: Küresel kriz 2009 ve sonrasında ne gibi dönüşümlere yol açacaktır? Küresel kapitalizm 2007/2008 krizi sonrasında nasıl yeniden yapılandırılacaktır?

Küresel ekonominin içine sürüklendiği bunalım koşulları nasıl aşılırsa aşılsın, bir tespit çok açık ve nettir: Kapitalizmin özellikle 1980 sonrasında geliştirdiği mevcut üretim ve ticaret kalıplarının sürdürülmesi mümkün değildir. Serbest ticaret, serbestfinans ve esnekleştirilmiş emek piyasalarına dayandırılan fantezilerin artık sonuna gelinmiştir. Dünyanın finansal ve askeri hegemonik gücünün ABDden sürdürüldüğü, üretim atölyelerinin ise Güney ve Doğu Asyada konuşlandırıldığı uluslararası işbölümü çökmüştür.

Bu tespitin dayandığı savları daha yakından değerlendirebilmek için aşağıdaki tablodaki verilerden yararlanacağız. Tabloda dünya üretim ve ticaret akımları kabaca üç ana bölgeye ayrılmıştır. 2006 yılı itibarıyla, Kuzey Amerika (Kanada ve ABD) 12.4 trilyon dolar ile dünya toplam gayri safi hasılasının yaklaşık yüzde 35ini üretmekte ve 1.2 trilyon dolarlık ihracat kalemiyle de dünya ticaretinin yüzde 15ini karşılamaktadır. Avrupa ekonomileri dünya üretiminin yüzde 31.6sını, dünya toplam ticaretinin de yüzde 45.7sini gerçekleştirmektedir. Kapitalizmin yeni kaplanları diye anılan Güney ve Doğu Asya ekonomileri ise dünya üretiminin yüzde 20.2sini üretirken dünya ticaretinin yüzde 24ünü sağlamaktadır.

Yukarıdaki verilerde saklı olan detay ise şudur: 2006 itibarıyla Kuzey Amerika bölgesi dünya üretiminin üçte birini yapar iken Avrupaya 188 milyar dolarlık ihracat, Avrupadan ise 317 milyar dolarlık ithalat yapmakta idi. Aynı bölgenin Güney ve Doğu Asya ile olan ihracatı 219 milyar dolar, ithalatı ise 428 milyar dolardı. Dolayısıyla ABD ve Kanada, Avrupa ile ticaretinde 129 milyar dolar, Asya ile olan ticaretinde de 209 milyar dolar açık vermekteydi. Kuzey Amerika ucuz ithalat ile ücret maliyetlerini düşürüp ekonomileri için gerekli ara mallarını sağlama alırken karşılığında bol miktarda yeni ürün finansal kâğıt ve yine kâğıt para üretip satmaktaydı. Öyle ki, Henry Veltmeyer ve James Petrasın bizlere açıkladığı verilere göre, dünya piyasalarında her 1 dolarlık sanayi üretimine karşı, finans piyasalarında 25-30 dolarlık işlem gerçekleştirilmekteydi.

Amerika artık çoğunlukla finansal hizmet ve tasarım üreten bir ekonomi haline dönüşürken mamul mal üretimini Avrupa ve giderek Uzakdoğu Asyaya bırakmaktaydı. Bu bölgelerde üretilen mallar ise finansal sistemin kumarhane masasında yaratılan kâğıtlarla karşılanmaktaydı. Ancak söz konusu kâğıtların dünya finans piyasalarındaki değeri ise spekülatif davranışların körüklediği ve sanal inançların beslediği hayali değerlerden ibaretti. 2007/2008de yaşananlar işte artık bu sanal dünyanın, kendin söyle, kendin inan masalından ibaret sahte değerler sistemini çökertti. Toksik varlıklar”, “eşik altı-vasıfsız krediler gibi sıfatlar bu dönemin ürünü oldu.

***

Kapitalizmi bu kriz sonrasında neler beklemektedir? Biraz geniş bir perspektifle küresel kapitalizmin önünde olası iki gelişme olacağını görmekteyiz. Birinci olarak, finansal değerler sisteminin çöktüğü böylesi bir ortamda dünya ticaret dengelerinin yeniden tesisi zor kullanarak gerçekleştirilebilir. Güney ve Uzakdoğu Asyanın ucuz emek maliyetli fabrikalarında yaratılan iktisadi artığın yakılması gerekmektedir. Eğer bu üretim fazlasının değersiz kâğıtlarla dünya pazarlarında satışı gerçekleştirilemezse, iktisat dışı yöntemlere bakılması gerekecektir. Kapitalizmin belli aşamalarında bu tür aşırı üretim - eksik talep döngüleri yaşanmış ve her defasında da bu tür krizler bir savaş konjonktürü ile atlatılmıştır. Rosa Luxemburg, kapitalizmin bu tür küresel krizleri atlatmak için gereğinde düzeltici bir savaşa başvurmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Günümüzde Ortadoğu ve Balkanlarda başlayan, Irakla devam eden ve Pakistan ve Afganistanda terörle savaşla sürdürülmesi planlanan bölgesel savaşların böylesi bir düzeltici savaşın öncülleri olduğu sıkça vurgulanmaktadır.

İkinci almaşık ise kapitalizmin küresel merkezlerinin giderek Asyaya kayması ve bir tür üçüncü dünya kapitalizminin dünya sahnesine çıkmasıdır. Ancak bir yandan emeğin acımasız sömürüsüne, diğer yandan da gezegenimizin çevresel kaynaklarının acımasız tahribatına dayalı böylesi bir vahşi kapitalizmin insanlığın geleceği açısından yarattığı tehditler kabul edilebilir olmayacaktır. Kaldı ki böylesi bir olasılığa karşı kendi hegemonyasını yitirme durumunda kalan ABD, bu sürece açık müdahalede bulunmaktan geri kalmayacaktır. Dolayısıyla düzeltici savaş bu almaşık altında da karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizin söz konusu düzeltici savaş hesaplarının çok uzağında olmadığını görmemiz gerekmektedir. Nitekim, Türkiyenin de bulunduğu coğrafyada, neoliberal yeni-emperyalist küreselleşmenin önünde aşması gereken iki engel durmaktadır: Laiklik ve bölünmezlik. Bu anlamda, bazı neoliberal sol kesimlerin dudak bükmelerine hiç aldanmadan bir vurguyu çok açıkça yapmalıyız: laiklik ve ulusal bütünlüğün korunması günümüzde antiemperyalist mücadelenin temel taşlarını oluşturmaktadır.

***

Mensubu bulunduğum Bilkent Üniversitesinde öğrenim gören yedi öğrencimizi geçen hafta acımasız ve sorumsuz bir ihmal neticesinde kaybettik. Ailelerinin ve tüm arkadaşlarının derin acısını sizlerin huzurunda bir kere daha paylaşmayı bir borç biliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları