Erinç Yeldan

Ekonomide Fitch'in Saldırısı

14 Kasım 2012 Çarşamba

Türkiye ulusal mali piyasalarını uluslararası sermaye akımlarının serbest dolaşımına 1989 yılında açtı. 32 Sayılı Karar diye anılan bu adım ile Türkiye artık yükselen piyasa ekonomisi konumuna geçmiş ve uluslararası sermayenin spekülatif beklentilerine bağımlı kılınmış idi.

\n

Spekülatif sıcak para hareketlerinin 1990 sonrasında ulusal ekonomide yarattığı istikrarsızlık ve bağımlılık ilişkileri bu köşede ve genel olarak tüm iktisat yazınımızda etraflıca tartışıldı. 1994 ve 2001 krizlerinin yapısal koşullarının hazırlayıcısı ve tetikleyicisi olmanın ötesinde, denetimsiz finansal spekülasyon tehdidi altında yatırımlar giderek reel ekonomik sektörlerden uzaklaşıyor; ulusal ekonomi giderek kısa vadeye sıkışıyor; ve derinleşen finansal kırılganlıklar ile birlikte belirsizliklerin ve istikrarsızlığın ana nedenini oluşturuyordu. Benzer konumdaki diğer kalkınmakta olan piyasa ekonomileriyle birlikte Türkiye, sermaye kaçışlarını engellemek ve küresel sermayeyi ekonomisine çekebilmek için yüksek faiz sunmaya koşullandırılmış durumdaydı. Yüksek faizler uluslararası sıcak parayı cezbederken bir yandan da yoğun döviz girişine neden oluyor ve dövizin giderek ucuzlamasına yol açıyordu. Böylelikle Türkiye yüksek faiz - düşük kur cenderesine sıkışmakta ve bir ucuz ithalat cennetine dönüşmekte idi.

\n

Yüksek faiz - düşük kur rejimi bir yandan da dış borçlanmayı artırıcı ve Türkiyeyi spekülatif ve sürdürülemez nitelikli bir büyüme konjonktürüne sürüklemekteydi. Bu sürecin reel ekonomiye olan maliyetleri ise yüksek işsizlik; gerileyen reel ücretler; ulusal sanayinin dışa bağımlılığının artması; ve ucuz ithalat baskısıyla birlikte yatay ve dikey bağlantılarının tahrip edilmesi olarak yaşanmaktaydı.

\n

***

\n

Küresel finans sermayesi açısından para sermayesinin mantığı giriş yaptığı ülkedeki finansal arbitraj getirisinin büyüklüğü ile izlenebilir. Söz konusu getiri, ülkeye getirilen her bir dolarlık dövizin önce ulusal paraya (TLye) çevrilip, faiz kazandıran bir finansal varlığa yatırılması; dönem sonunda da tekrardan dövize çevrilmesi sonucu elde edilen kazancı göstermektedir. Bu işlemde faiz geliri, döviz kurundaki olası bir değer kaybı ile eksilmekte, ulusal paranın değer kazanması (dövizin ucuzlaması) ile daha da büyümektedir. Dolayısıyla küresel finans sermayesi açısından faizin yüksekliği kadar dövizin ucuz tutulması sistemin mantığı gereğidir.

\n

Aşağıdaki grafikte 2001 sonrasında Türkiyede böylesi bir işlem sonucu elde edilen arbitraj geliri hesaplanmaktadır. Görüleceği üzere 2001 krizi sonrasında Türkiye dolar bazında sunduğu yüzde 50yi aşan getiri ile yükselen piyasa ekonomileri arasında haklı bir şöhret elde etmiş; 2008 krizi sonrasında yaşanan döviz pahalanması (eski terminolojiyle ifade edersek, devalüasyon) neticesinde de negatif değerlere sürüklenmiştir.

\n

Hesaplamalarımız 2011in son aylarından başlayarak Türkiyenin küresel finans piyasalarına yeniden pozitif ve hatırı sayılır büyüklükte bir finansal getiri sunmaya başladığı yönündedir.

\n

Bu şartlar altında uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitchin harekete geçerek yatırımcıları ve piyasa oyuncularını bu doğrultuda yönlendirmesinden daha doğal ne olabilirdi?

\n

***

\n

Küresel kapitalizmin rekabeti altında her sosyal sınıfın kendi stratejik çıkarlarını izlemesi elbette doğal karşılanmalıdır. Ancak yakın tarihçemizde yaşamakta olduğumuz ve özellikle ayırdına varmamız gereken husus, aslında çok dar bir sosyal sınıfın (finans sermayesinin) stratejik çıkarlarını yansıtan bir olgunun, sanki tüm toplumun çıkarınaymış gibi sunumunun yarattığı yanılsamadır.

\n

Dış borç yükünün ağırlaşması; ithalata bağımlı çarpık sanayileşmenin sürdürülmesi; istihdam dostu olmayan spekülatif büyüme sonucu işsizlik ve işgücü piyasalarının parçalanması ve enformalleştirilmesi... Bu sorunlar elbette Fitchin, ya da genel olarak finans sermayesinin ilgi alanında değildir. Ancak bu sorunlar toplumun gündemini korur iken, aslında küresel finans sermayesinin çıkarlarına uygun bir gelişmenin tüm topluma mal edilerek, ekonomide kış müjdesi olarak sunulmasının ardında yatan sahte gerçekliğin ayırdında olmamız gerekir.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları