Erinç Yeldan

Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu'nun Düşündürdükleri...

04 Aralık 2008 Perşembe

Merkez Bankası yılda iki kez Finansal İstikrar Raporu yayımlamakta ve kamuoyu ile paylaşmaktadır. Bu senenin ikinci raporu geçen hafta açıklandı. Beklendiği üzere, küresel kriz ve ülkemize olası etkileri raporun ana odak noktasını oluşturuyordu. Merkez Bankası, özetle, küresel krizin neticesinde tüm dünyada büyüme hızında yavaşlama ve ulusal gelirlerde daralmanın beklendiğini vurgularken ülkemizde de reel sektörün mali bünyesinin bozulması ve kredi hacminde beklenen daralma nedeniyle de tüketicilerin kredi kartı borçlarının yükselmesinden kaynaklanacak tehlikelere işaret etmekteydi.

Satır başları ile anımsamak gerekirse, Merkez Bankası söz konusu rapor ile ...2008 yılının ikinci yarısında YTLnin değer kaybetmesi ve finansman maliyetlerindeki artışlara paralel olarak önümüzdeki dönemde başta açık pozisyon taşıyanlar olmak üzere, reel sektör firmalarının mali bünyelerinde bozulma ve buna bağlı olarak borç geri ödeme kapasitelerinde gerileme beklenmektediruyarısını yapmaktaydı. (Vurgular tarafımızdan eklenmiştir). Rapor ayrıca reel sektörün, döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki farktan oluşan net açık pozisyonunun haziran ayında, 2008 yıl başına görece yüzde 34 artış göstererek 81.5 milyar dolara ulaştığının altını çizmekteydi.

Merkez Bankası ayrıca hane halklarının kredi borçlarındaki yükselmeye de işaret ediyor ve tüketicilere ...esas itibarıyla bir ödeme aracı olan kredi kartlarının amacına uygun olarak kullanılmasına özen gösterilmesi, finansal piyasaların sağlığının korunması açısından önem arz etmektediruyarısında bulunuyordu. Bunun da ötesinde rapor, bu dönem boyunca bankaların ihtiyatlı ve etkin likidite yönetimlerine devam etmeleri önem arz etmektediruyarısıyla bankalara ihtiyattelkininde bulunmaktaydı.

Oysa daha birkaç ay öncesine kadar her şey ne kadar basitti: Muhafazakâr (Ortodoks) iktisat anlayışı seçeneksizolduğunu savladığı enflasyon hedeflemesikavramına sıkı sıkıya sarılmış; merkez bankalarına fiyat istikrarını hedeflemekten başka hiçbir görev tanımayarak makroekonomik tüm sorunların piyasa oyuncularının” “rasyonelveakılcıkararlarıyla kendiliğinden çözüleceği savına kör bir inançla bağlanmıştı.

Dolayısıyla şimdi açıkça soralım: Merkez Bankasının yukarıda geçen ve son derece doğru olan uyarılarıne derece samimi ve gerçekçidir?

Çok sık kullandığımız ünlü halk deyişiyle, araba devrilince yol gösteren çok olursözü sanki tam da bugünler için dile getirilmiştir...

***

Fiyat istikrarından başka hiçbir hedef ve sorumluluk taşımayan modernmerkez bankacılığı sistemi 2000li yıllara büyük bir özgüven içerisinde girdi. Artık bütün soruların yanıtları verilmişti: merkez bankaları fiyat istikrarından başka hiçbir gösterge ile ilgilenmeyecek; sadece enflasyon hedeflemesi öngörülerini kamuoyu ile (siz finans sermayesi ve uluslararası derecelendirme kuruluşları diye okuyunuz) şeffaf biçimde paylaşacak; ve enflasyon belli bir eşiğin üzerine çıktığı anda da faizi yükseltecekti.

Ancak 2007nin sonbahar aylarından bu yana küresel finans piyasalarında yaşanan çalkantılar bu ezberi bozmaya yetti. Amerikan konut ve vasıfsız kredi piyasalarında yaşanan spekülatif şişkinliklerin patlamasıyla birlikte ortaya dökülen sorunlar, fiyat istikrarını sağlamış olmanın tek başına makro istikrarı sağlamaya yetmeyeceğini; döviz ve diğer menkul kıymet piyasalarında istikrar sağlamadan fiyat istikrarının da sağlanamayacağıgerçeklerini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş oldu.

Dolayısıyla, merkez bankaları kendilerini sadece fiyat hedefleri ile sınırlarken aslında makro istikrarı sağlamak konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirmekten kaçınmaktaydı. Sadece fiyat istikrarı ile sınırlandırılmış bulunan bir para politikasının günümüz küresel finans ve döviz piyasalarındaki istikrarsız yapı altında başarılı olma olanağı da yoktu.

Bu gerçekler karşısında yenipara politikası seçenekleri üzerine sürdürülen tartışmalar, Amerikadan başlayıp tüm küresel ekonomiye bulaşan finansal kriz dalgasıyla birlikte Amerikan merkez bankası FEDin merkez bankaları sadece fiyatları değil, aynı zamanda konut ve diğer varlıkların fiyatlarını da gözetmelidiritirafıyla yepyeni bir aşamaya ulaşmış gözükmektedir.

Bütün bu tartışmaların Türkiye açısından önemi büyüktür. Gerek Türkiyede, gerekse tüm dünya ekonomisinde makroekonomik istikrarsızlığın ve buhranaşamasına ulaşan küresel krizin ana unsurları ürün piyasalarındaki enflasyonist baskılardan değil, finansal varlıkların değerlerindeki şişkinlik ve istikrarsızlıktan kaynaklanmaktadır. Uluslararası şoklara açık ve kırılgan yapısıyla Türkiyenin uluslararası mal ve finans piyasalarından gelecek kriz dalgalarına sadece faiz oranlarında günlük ayarlamalarla ve biricik sorumluluğumuz fiyat istikrarıdırkör inancıyla karşı koyması olanaklı değildir.

Not: Geçen haftaki yazımda kaynak olarak göstermiş olduğum İşverendergisi, TÜSİADın yayın organı olarak tanıtılmıştır. Doğrusu Türkiye İşverenler Sendikası yayın organı olacaktı. Düzeltir, okurlarımdan ve Türkiye İşverenler Sendikası çalışanlarından özür dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları