Erinç Yeldan

Türkiye Sanayisizleşiyor

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Ekonomi gündemimizi bu günlerde en çok etkileyen haber, kuşkusuz, Moody’s derecelendirme kuruluşunun Türkiye’yi “yatırım yapılabilir” düzeyde değerlendirmesi oldu. Buna benzer bir adımın yılın başında Standart & Poors tarafından atıldığı günlerde “finans burjuvazisinin stratejik çıkarına olan bir kararın, tüm ekonomik birimlerin çıkarınaymış” gibi değerlendirilmesinin çok büyük bir çarpıtma içerdiğini vurgulamış ve finansal spekülasyonun yoğunlaşmasının Türk sanayisine ve işgücü piyasalarına yapısal nitelikli önemli yükler getirmekte olduğunu belirtmiş idik.
Bu yazımızda aynı vurguları tekrarlamak yerine, Türkiye ekonomisinin içine sürüklenmekte olduğu konjonktürü kısaca değerlendirmenin yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Öncelikle, Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in uyarılarına kulak verelim. Yatırım yapılabilir düzeydeki kredi notunun “ölçüsüz risk alınmasına neden olabileceğini” belirten Şimşek, özellikle finans dışı şirketlerin borçluluğunun yakından izlenmesi gerektiğine işaret etmekteydi. Daha açık sözlerle ifade edilirse, Şimşek “Gerekirse şirketlerin borçlanmasını durdurmak için girişimde bulunabiliriz” uyarısında bulunmakta idi.
Bakan Şimşek,
“reel ekonominin sorunlarına duyarlı” bir önseziyle ifade ettiği uyarılarında haklıdır. Türkiye’nin giderek daha da artan bir ilgi ve iştahla uluslararası finans sermayesinin ilgi odağına çekilmesiyle birlikte ulusal ekonomide finansal istikrarsızlık derinleşmektedir. Aşırı yoğun sermaye girişleri ile birlikte Türkiye’nin artık kronikleşmiş dış açık (cari işlemler açığı) sorunu büyümekte, artan ithalat bağımlılığı nedeniyle de ulusal sanayinin ara ve yatırım malları zinciri tahrip edilmekte, işgücü piyasalarında ise işsizlik ve emeğin enformalleşmesinin yapısal koşulları kemikleşmektedir.
Türkiye, piyasanın kısa dönemli spekülatif sermaye girişlerinin yoğunlaşmasına bağlı olarak giderek ucuzlamakta, döviz kuru nedeniyle ithalata bağımlı bir ekonomiye dönüşmekte, bir yandan da ivmelenen tüketim talebi sonucunda ulusal tasarruf oranı giderek düşmektedir. Bütün bu süreçlerin nihai sonucu Türk sanayisinin artık dinamik ve yenilikçi bir sektör olmaktan çıkarak, taşeronlaştırılmış ve ivmesini kaybetmiş bir konuma sürüklenmesidir. Sanayi, ulusal ekonomi içindeki konumunu sürekli olarak yitiren bir görünümdedir. Aşağıdaki grafikten de yalın bir biçimde izlenebileceği üzere, sanayinin milli gelir içindeki payı, IMF programının
Yakın İzleme Anlaşması aracılığıyla izlenmekte olduğu 1998’den bu yana sürekli düşüş kaydetmektedir.
Türkiye, deyim yerindeyse, giderek
sanayisizleşmektedir!
Kaynak: TÜİK, Ulusal Hesaplar.

Derecelendirmede geçen
“yatırım” sözcüğüne karşın, finans dünyasının mantığı içerisinde söz konusu kavramdan anlaşılması gereken olgu, doğrudan sermaye yatırımlarında anılan sabit sermaye yatırımları değil, çoğunlukla kısa dönemli ve özünde aşırı oynaklıklar barındıran finansal yatırımlardır. Yazılarımızda uzun süredir yakın tarihçemizden edindiğimiz bir acı dersi sürekli yinelemek gereği duymaktayız: “Bir ekonomik krize en yakın olan ekonomi, uluslararası sermayenin en gözde konumunda olan ekonomidir”. Bu yorumun bir söz oyunundan ibaret olmadığını artık çok yakından biliyoruz.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları