Program sanatı

28 Şubat 2018 Çarşamba

Senfoni orkestralarımızda nasıl program düzenlenir?
Bazı senfoniler orkestrayı eğitmek amacıyla çaldırılır. Örneğin birçok büyük şef Beethoven’in 9 senfonisini birden aynı mevsim içinde çaldırtmıştır. Çünkü çalanların da dinleyenlerin de öğreneceği çok şey vardır.
Klasikleşmiş konser şablonunda bir uvertür, bir solistli eser, ikinci yarıda da bir senfoni yer alır. Ama bu kesin kural değildir. Bölüm başına 40-50 dakika ayrıldıktan sonra o sürenin içine sadece uzunca bir konçerto ve bir senfoni konabilir. Bazen post-romantik bir besteci varsa sadece onun eseri çalınır. O konserde ara yoktur. Çünkü Bruckner, Mahler, R. Strauss gibi 19. yüzyıl sonu post-romantiklerin nice yapıtı konserin tüm süresini, iki saate yakın kaplayabilir. O zaman da dinleyici konser fuayesinde sosyalleşemez!
Orkestraların yönetimleri aynı bestecinin art arda gelmemesine dikkat eder mi? Bazen ünlü şefler yönettikleri orkestranın gücünü sergilemek için solistli konserler yerine her iki bölüme de solistsiz, senfonik yapıtlar yerleştirirler. Konserin bütününde bir dil birliği, bir ortak payda olması önemlidir. Dinleyici çağdaş yapıtları sandviç halinde duymaya alışsa da bunun da abartılmaması, klasikleşmiş eserlerin araya sıkıştığında çok yeni eserlerin dikkatle seçilmesi gerekir. Tematik konserler, örneğin “Akdeniz esintileri” bazen üst üste konulur. Bu da dinleyicinin hayal gücünü sınırlayabilir. Birilerinin anısına konser yapmak, o kişilerin sevdiği parçalardan mı örülüdür, o kişiyi hatırlatmak için midir, yoksa yaşasaydı asla dinlemeyeceği eserleri mi içerir?
Şefin veya solistin bir süre sonra yurtdışındaki başka bir merkezde icra edeceği eser önceden burada çaldırıldığında programın diğer eserleriyle nasıl bağdaştığı dikkate alınır mı? Hemen her konser salonumuzda özellikle bu yıl “milli”(!) bestecilerimizden Şostakoviç’e bol bol yer ayrılmıştı. Bestecinin hikâyesi acıklıdır, eserleri coşkuludur, büyük orkestranın renklerini güzel kullanır, ritmik ve melodik buluşlarıyla izleyiciyi kucaklar. Ama neredeyse her hafta İstanbul’un bir köşesinde kendisine rastlamak da biraz abartı olmaz mı?
Geçenhafta İDSO’nun konserini Raoul Grüneis yönetti. Bu değerli şefi, İDOB’u yönettiği dönemden biliyoruz. Post-romantiklerin, Wagner’in üstadı. Büyük orkestrayı iyi tanıyor. İlk yarıda İDSO’nun eşliğindeki Beethoven’in Üçlü Konçertosu’nda, Bosphorus Trio (Özgecan Günöz, Çağlayan Çetin, Özgür Ünaldı) birbirlerini dinleyerek ve çaldıkları eserin keyfine vararak bize de aynı keyfi yaşattılar. İkinci yarıdaki Richard Strauss’ın Ev Senfonisi büyük orkestranın renklerini yansıtsa da, o dantel gibi Beethoven üstüne ağır bir ruh hali sundu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları