Evrim Kepenek

‘Sebat etmeyi’ Turhan Abi’den öğrendim!

28 Nisan 2017 Cuma

“Gazeteciliğe sebat edecek misin?” Mesleğe başladığım ilk günlerde Turhan Abi’den duyduğum bu soru, gazetecilik günlerimde karşılaştığım her sorunda kulağımda yeniden belirdi. Bu soruya verdiğim yanıt, gazetecilikle olan bağımı belirledi. Bu bağ için daha mektubumun başında Turhan Abi’ye teşekkür ediyorum. Durun size hikâyeyi baştan anlatayım en iyisi.

Üniversiteyi kazandığım yıl, evine Cumhuriyet gazetesinin de mutlaka girdiği genç bir üniversiteli olarak soluğu Cağaloğlu’ndaki Cumhuriyet’te aldım. Gazetenin tarihi ilk binasının hemen yanındaki bahçeli 3 katlı minik bina, o dönem gazete binası olarak kullanılıyordu. Gazeteciliği anlamaya çalışan o zamanki aklımla İstihbarat Bölümü’nde muhabirleri gözlemliyorum. Tek işim var, bir hafta boyunca istisnasız her gazeteyi satır satır okumak. Bir haftanın sonunda Kitap Eki’nde devam edeceğim söylendi. Heyecanla gazetenin giriş bölümünde olan Kitap Eki’ne gittim. İlk gözünüze çarpan, sayısız kitap ve kitapların arasında dolaşan kediler.

Kocaman kahverengi bir masa, masanın üstünde onlarca kitap ve kocaman ekranı olan bir bilgisayar. Hemen yanındaki pencerenin önünde daha küçük bir masa ve yine küçük bir bilgisayar. Bu küçük masanın yakınında bir masa daha var. Büyük masa editörün, ortadaki küçük masa stajyerin masası olabilir de bu köşedeki kimin masası diye düşünürken geldi Turhan Abi. “10 gibi gelmen yeterli” dedi. Kitap Eki’nde yazısını okuduğum Turhan Günay, karşımda duruyordu. “Ne yazayım” diye sordum, sanki sipariş alıyormuşçasına yazı yazılıyor gibi.

“Otur önce konuşalım” dedi. “Bu meslekte sebat edecek misin” diye sordu. Turhan Abi, soruyu anlamadığımı anladı. “Sebat etmek kelimesinin anlamını biliyor musun?”, “Gazeteciliğe sebat edecek misin?” bu sorulara yanıt veremiyordum. “Bugün hiçbir şey yapma bu kelimenin anlamını öğren” dedi. İnternet henüz bu kadar yaygın değil, gazetedeki sözlüğe baktım. “Bir işi sonuna kadar götürmek” gibi bir anlam buldum. O zamanki tecrübesizliğimle “Allah allah bunda ne var” diye düşündüm.

O dönem üzerinde çok düşünmediğim bu soru, 10 yılı aşkın devam ettiğim mesleğimde bir anahtar oldu. Her zorlu kapıda aklıma geldi, önce zihnimi açtı, sonra gazeteciliğimi. Sorunun cevabına gelince, gazeteye gittiğimde Turhan Abi’ye, “Elbette sebat edeceğim, yoksa neden gazeteye geleyim” diye biraz ukalaca, biraz esprili bir yanıt verdim. Oturmam gereken o küçük masayı gösterdi. Henüz kutusundan çıkarılmamış onlarca kitabı göstererek yapmam gereken işi anlattı. Kitap Eki’nin Vitrin Sayfası’nı hazırlayacak, eleştirileri yazacak, yazarlarla röportajlar yapacaktım. Üzerinde daha az kitabı olan hemen yanımdaki masanın da gazetenin karikatüristi Semih Poroy’a ait olduğunu söyledi.

Hemen karşımızda olan Cumhuriyet Teknik’teki arkadaşlarımız, yanımızdaki Pazar Eki, sayfa düzenimizi yapan sevgili Dilek Abla ile bizim bölüm, gazetenin ayrı bir alanı gibiydi. Eh Kitap Eki olunca da sayısız yazar gelirdi. Yazar Erdal Atabek, o dönem Tırmık’ı yazan Aydın Engin, gazeteci Oral Çalışlar… Her yazarla ayrı ayrı sohbet eden Turhan Abi’yi dinleyerek hem öğrenir hem de çok eğlenirdim. Turhan Abi mutlaka bizi güldürecek bir konu bulurdu. Kitapların arasında özel korunaklı bir yerdi bizim çalıştığımız yer, gazete içinde bile öyleydi. Önemli bir konu konuşacağı zaman beni karşısına oturtur, sakinleşmemi beklerdi. “Evrim bak bu yazar gelecek sen kitabını al ilgilen” ya da “O yazıya yer vermeyeceğiz” derdi. Gazete ile yollarımız ayrıldı. Cumhuriyet’i de hep o Kitap Eki’ndeki anılarım ile hatırlamayı tercih ettim.

Cumhuriyet’ten aldığım tecrübe ile “Cumhuriyet’in gazeteciler için bir okul” olduğu dönemin muhabirlerinden biri olarak, bugün, Kürt medyasında muhabirlik yapıyorum. Burada tanık olduğum iktidar kaynaklı baskılar da “Sebat etmenin” teoriden pratiğe dönüşmüş hali.

Muhabirlik yaşantımda her muhabirin yaşadığı sorunlarla karşılaştım. Karşılaştığım her sorunda, Turhan Abi’nin ilk gün bana sorduğu o soruyu hatırladım. Taraf gazetesinde bir sene boyunca sigortasız çalıştırılırken de Van’da gözaltına alınırken de kulağımda aynı soru vardı. Bu soru, benim meslekle olan bağımı kurdu. Turhan Abi’nin Cumhuriyet gazetesinde görece daha iyi koşullarda çalıştığını düşünüp, ona haksızlık ettiğim zamanlar da oldu. Şimdi gazetenin yöneticisi olmanın, sektöre gazeteci kazandırmanın bedelini ödüyor belki de. Ben de şimdi diyorum ki sebat etmesini Turhan Abi’den öğrendim. İyi ki öğrenmişim!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları