Dün taksici muhabbeti oldu yine... “
Bahçeli, Diyarbakır mitinginde zamanında onlara demişti ki, anadilinizi konuşacaksınız da ne olacak, daha çok paranız mı olacak” diye lafa girdi bir yerden...
Anlattı da anlattı, anlattı da anlattı. “Bu PKK’lilerin kafasını koparıp kapısının önüne atmak lazım o kelleyi” dedi.
Tepkisinin gerçekliğini ölçmek istedim bir ara onu dinlerken; “Şu ortamda çocuğunu askere yollar mıydın” dedim. “Tabii ki yollarım” dedi. “Ya ölürse” diye sordum. “Vatanım sağ olsun, 16 şehit vermişiz benim çocuğum çok mu” dedi...
Yani devletin anlaşması, uzlaşması, diyaloğa girip barış sağlaması, kimsenin ölmesine gerek kalmadan sorunların çözülmesi tarzı “alternatifler” yok kafasında. “Devlet niye var” diye de sormuyor... Kafasına sokulmuş bazı tabular, çocuğunun yaşamından değerli, çocuğunun yaşamını da bu kumarda kaybetmeye razı bir halde o kafa...
Ha bir de “çocuğun öleceğine git kendin öl” demem gerekirdi ama demedim, bunlara “insan yaşamının değerini” anlatmaya kalkışmak zor be arkadaş...
Bu insanları, “insan doğasından” fazla uzaklaştıran başka temel sebepler var çünkü. Bir sonrasını düşünemiyor. Bizlerin görebildiği büyük resmi göremiyor.
Ürkünç bence...
Biz insanların tek zaferi var, o da “sevginin zaferi”dir.
Çocukluğunuza dönün, bu dünyada ilk hatırladığınız anlarınıza... Ne çok sevgiye ihtiyaç var...
3 yaşında, 4 yaşında bir çocuk, en tatlı, en saf haliyle bu dünyayı keşfederken annesine, babasına sarılmak isterken, korunmak ve ısınmak isterken, en basit şeylere ağlarken ve gülerken, ne farkı vardır bugünkü halimizden?
“Biz büyümüş çocukluklarımızız”.
İnsan, doğadaki varlıklar arasında, hep en yanlış yönlendirilen, doğadan en fazla uzaklaşan oluyor... Kendimizi üstün görüyoruz.. Başka bir şeyden veya başka birilerinden “üstün” değiliz halbuki...
En dipte “insanlık” yatar. İnsan olmak değerlidir. Yaşamak değerlidir. Bunu hep unutuyoruz. Özümüzü unutuyoruz.
Öldürüyoruz bir hiç uğruna.
Öldürdüğümüz şey doğadır. Dünyadır.
“Büyümüş çocuklardır...”
Her kim olursa olsun, güç elde etmek için öldürüyorsa, ölümlere vesile oluyorsa, insanlık suçlusudur.
Doğaya ve dünyaya ihanettir.
Bunun önüne geçilmeli. Aydınlık bir gelecek uğruna, konuşup anlaşmalıyız biz insanlar. Vurmadan, kırmadan, bağırmadan, birbirinizi dinleyerek ve anlamaya çalışarak aydınlığa varmalıyız...
Ne demişler:
“Sevginin gücü”, “güce olan sevgi”yi yendiği vakit bu dünya aydınlığa kavuşacaktır.
‘Sevginin gücü’
Yazarın Son Yazıları
Gideon Klein
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar
Büyük çaresizlik
Müzik barışın çaresidir
‘Yeni hayat’
‘Hepimizin ödülüdür Sinfoniyetta’
Debussy, yeni beste ve savcılıkta ifade vermek
‘Sevginin gücü’
‘Ölüm kültürü’
Müzik susmasın
'Dünyanın tüm sabahlarında güneşi bulmak'
'Ölümsüzlük'
‘Yaşamak’ hezimete uğradı
Taksici, şiirlerimiz, salt müzik ile dokunmak ve şifa üzerine
Özür dilerim
Arguvan
Çınar altı sendromu
‘Sarı Gelin’ şarkısı kimin?
Arguvan konseri, 5 Temmuz müziğin DNA’larında buluşma
İnanç ve oruç
Entrikalar arasına kaynayan aydınlanmacılık
İktidar mı muhalefet mi?
Yıllar sonra tuhaf ve pozitif bir Türkiye sabahı
Bir seçim yazısı
Memur sanatçı arkadaşım, bir dakika beni dinle
Bir İnanç Yazısı
Bu Delilik Ne Zaman Sona Erecek?
Kültür Bakanlığı, Şarap Ve Seks
‘Son turnemde Pekin’de büyükelçiyi kulis odasına almadım. New York’ta da konsolosluk çalışanlarını reddettim. Karar versinler. Ya bu baskıcı anlayışı temsil ederler ya da uygar Türkiye’den yana olurlar.
Sevilla’ya ilk kez geldim ama sanki daha önceki hayatımda burada yaşamışım gibi hislere kapıldım. Ulan yoksa ben bir önceki hayatımda “Carmen” miydim?