Feyzi Açıkalın

Elde kaldık biz...

21 Şubat 2017 Salı

Almanya dünyanın en gelişmiş demokrasi ve ekonomisine sahip ülkelerinden birisi. Bu özellikleri onu, tartışılmakta olan Avrupa değerlerinin koruyucusu yapmaya yetiyor.

 

157 ülkeye giriş yapabildikleri pasaportlarıyla, bu anlamda dünyanın en güçlü ülkesi sayılıyorlar. Türkiye de, Alman’ın zenginliğinden en çok yararlanan ülkelerden birisi. Her koşulda en çok konuk Almanya’dan alınıyor.

 

İşte, turist beklediğimiz böyle bir ülkede ve turizm rezervasyonlarının tamamlanıp, uçak koltuklarının kapanacağı bir dönemde siyasi iktidarın referandum mitingleri geldi.

 

Başbakan Binali Yıldırım'ın Oberhausen'deki, "Memleket Sevdalıları Evet Diyor” etkinliği Almanya’da tartışma yarattı. Yıldırım’ın çekinmeden, açıkça Almanya’yı eleştirmesi; katılımcıların, Alman demokrasi anlayışının zıddındaki idam isteğini belirtir sloganları; lidere koşulsuz biatin dinle ilişkilendirilerek dile getirilmesi medyada geniş yer buldu.

 

Almanya’nın oturaklı devlet politikası soğukkanlılığını her daim koruyor. Ama Alman halkı için aynı şeyi düşünmek biraz zor. Geleneksel Türk dostluğu ve hoşgörüsü her yeni olay ve siyasi demeçle(!) biraz daha azalıyor ve bu durum Alman’ın, turizm de dahil Türkiye’ye ilişkin her türlü tercihini gözden geçirmesine neden oluyor.

 

Devlet katında bu yönleriyle tartışılmadığı anlaşılan turizm zor günler geçiriyor. Türkiye artık, Avrupa tarafından sınırlarında hareketlilik süren değil, bilfiil savaşın içinde olan bir ülke olarak görülüyor. Bu da, 2016’ya göre bile yüzde 35 eksilerde gittiği söylenen turizm rezervasyonlarını etkiliyor.

 

Bu umutsuzlukta işin başa düştüğü anlaşılıyor. Hani ondalık kesirli işlemlerde toplama yapıp, “elde var...” denir ya, ki o değişmez sağlam bir sabittir. Bu ülkede de yalnızca Anadolu halkının kendisi kaldı, sahip olduğu özgünlüğüyle misafirini karşılayıp, tanıtımını yapabilecek...

 

Misal, daha adımını atarken uçağın kapısında onu karşılayan hostesin sıcak gülüşü, servis yaparken gözüne bakarak ikramda bulunması...

 

Ciddiyetle, suratsızlığı zaman zaman karıştıran pasaport polisleri de çok önemlidir. Havaalanı tuvaletlerinde temizlik yapanlardan, serbest satış mağazalarındaki personele kadar her çalışan Türkiye için ilk izlenimdir...

 

Sonra tabii ki taksi şoförleri; kravat taksa bile nazik olmayan, tehlikeli, kural dışı araç kullanan tur otobüsü sürücüleri çetelede ilk çentiği yerler. Otel resepsiyonistleri keza...

 

Arkasından, sokaktaki polisten; simitçiye, yol temizlikçisine, araç kullananına, restoran çalışanına, acil gittiği dişçiye, sokak satıcısına kadar herkes değerlendirmeden geçer.

 

Alman’ın meşhur “Guck mal” deyişi vardır. Gördüğü her ilginçliği yanındaki, “Şuna bak” diye gösterirler. Yani Alman vatandaşı bakar ve görür! Onun için, onu kandırmaya yönelik, huzurunu kaçıracak, zevkini bozacak her davranışı kaydeder. Aksini de tabii ki...

Almanya’da ve benzeri Avrupa ülkelerinde kendi yalıtılmışlıkları içinde “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” tembihleriyle yetişen nesiller, o ülkelere uyum sağlamada güçlük çektiler. Bu sloganın çok sağlıklı olmadığı anlaşıldı.

Ama yine de benzer slogandan yola çıkarak, turizmden kazanan Türk halkının bu anlamda yalnız kaldığını, siyasi iktidar tarafından kendi göbeğini kesme durumunda bırakıldığını söylersek yanlış mı ifade etmiş oluruz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları