Feyzi Açıkalın

Sorun ekmeğin değil pastanın bölüşümünde

23 Haziran 2022 Perşembe

Herhangi bir turizm şehri düşünün; yerleşik yabancısı, Anadolu’nun neredeyse her köşesinden göç edeni, çevre beldelerden merkeze geleni ve turist konuklarıyla müthiş bir mozaik oluştursun. Son yıllara kadar kör topal ilerlerken, günümüzde yepyeni sorunlarla tanışsın…

Turizm şehri örneği boşuna verilmedi. Orada çabuk, sıcak kazançlar vardır. Eğer turizm, kent örgüsüne yarım yamalak da olsa kavuşmuş bir şehir merkezinde yapılıyorsa, kazançların, eşit olmasa da dağılımı söz konusudur. Turizm merkezlerinin en büyük özelliği, aslında bu kazançların “yeterince vergilendirilmiyor” oluşudur. 

Vergilendirilemez oluşu devletin turizm kazançlarına bakış açısıyla ilişkilidir. Turizm esnafı adı verilen, Anadolu’nun muhtelif yerlerinden göç etmiş insanlar, devletin cari açığına yama olarak döviz sağladığı sürece kaynaklarından sual edilmez! Büyük kazançlara sahip olmayan bu insanların denetlenmeye karşı başkaldırmışlıkları bile vardır!

İstanbul’daki merdiven altı üretim çıkmalarını, “turist bundan hoşlanır” diyerek bir arz haline sokan ve bu anlamda da bir talep oluşturarak kendi müşterisini yaratan çarşı esnafı en masumlardandır. Şehir merkezindeki dövmecisi, hanutçusu, animatörü, barcısı, teknecisi bunları tamamlar.

Bir de ağır kazançlar vardır. Bunlar uyuşturucu, kaçak içki, kadın satıcılığı, kumar, faizcilik gibi düpedüz kriminal suçlar bölümüne girer. Sokaktaki düz halkın hiçbir şekilde ilişkisinin olmadığı, tanımadığı bu kazanç şekilleri polisi ilgilendirir. 

Masum bir turizm yerleşiminde bileşenler bundan ibaret iken, özellikle Irak ve Suriye savaşlarından sonra gelen göç ile şehirlerin insan yapısı değişmeye ve  onların konuta ilişkin talepleri artmaya başlamıştır. İşte bu talepler ve dahi ülkeyi yönetmekte olan siyasi rejimin inşaat yapımına yönelik teşvikleri, emlâk sektörünü başat aktör haline getirmiştir.

Sermaye ve bilgi birikimi isteyen inşaat müteahhitliğinin aksine, bu sektör ile kol kola giden emlâk komisyonculuğu aynı donanımda olmayı gerektirmez. Dahası, eğitimini tamamlamamış kırsal bölge genç erkeği, toplumda geçer statü sağlamanın zenginleşmeden geçtiğini anladığı için emlâkçılığa soyunur.

Siyasi rejimin Batı düşmanlığını açıkça dillendirmesiyle bu tür turizm beldelerindeki Batılılar evlerini satıp ülkemizden ayrılmaktayken, onların yerini başta Rusya olmak üzere Slav ülkeleri, İran ve Irak, Lübnan ve Suriye gibi Arap ülkelerinden gelenler almıştır. Göç edenlerin demografik yapısının Doğu halklarının lehine değişmesiyle emlak alım satımının yapısı da değişir. Artık genç ve yerli(!) Türk emlakçısının rakibi bu göç eden ülkelerin legal ya da illegal çalışan vatandaşlarıdır. Kavga nedeni, bu kremalı pastanın yani çok az kısmı vergilendirilmiş büyük ve kolay kazancın paylaşımıdır artık...

Buraya kadar her şey normal giderken (aslında gitmezken!) Ukrayna-Rusya savaşı yeni göç dalgası ve dahası konut talebi yaratır. Özellikle Ukrayna’dan kaçanların talebiyle konutlarından edilen halk, kavgaya tam da burada dahil olur. En temel hakkı olması gereken barınma elinden alınmıştır. Halk aslında araya covid-19 salgını girdiği için, 2018 yılından başlayarak hızla yoksullaştığını anlamamış, konut sorununun çok safça, yalnızca üniversitelerine dönen öğrencilerine özgü olduğunu zannetmiştir.   

Ne ilginçtir ki niteliksiz ve ucuz yabancı iş gücü, ırkçı nefret söylemleriyle ülkenin diğer yerlerinde hedef haline getirilirken, turizm beldelerinde çatışmayı getirmez. Onlar zaten gözden ırakta muz tarlası, sera ya da inşaatlarda kaçak olarak çalışmaktadır. Kavga daha çok yukarıda, pastayı paylaşanlar arasındadır.

Emlâk sektöründeki denetimsiz ve yüksek kazancın yabancıların(!) eline geçiyor olması, bizatihi sorununun muhatabı olanlar tarafından dile getirilmez. Halkın barınma sorununun yaygın sızlanma alanı bulması, aslında yoksul olan yığınları pastayı paylaşmakta olanların sözcüsü yapar. Ülkede yükseltilen çok tehlikeli yabancı düşmanlığına gerekçe oluşturacak günlük yabancı kabalıkları, kural tanımazlıkları öne çıkarılmaya başlar. “Kendi ülkemizde yabancı olduk” söylemi yükseltilir. 

Özetle: Kavga ekmeğin değil ama kremalı pastanın nasıl paylaşılmakta olduğu üstünden veriliyor. Ama bu itiraf edilmiyor. Dahası, yöredeki yabancı/yerleşik/göçmen nüfus üstünden tartışma yürüyor. Ülkeyi yöneten siyasi rejim ise sorunu çözmek yerine yalnızca bekâsını düşünüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları