Aklımızla alay ettirmesek

06 Mayıs 2015 Çarşamba

Şimdi AKP’ye “tamamen duygusal” bir şekilde bağlı olanların ya da sosyal medya jargonuyla “Aktrollerin” dışında kalan kesim, oylar verilirken, sayılırken, sandıklardan YSK’ye doğru, modern iletişim araçlarıyla gerçekleşecek seyahatinde bir şeyler olup olmayacağını merak ediyor. Peki öncesini de merak ediyor muyuz? Her şey dürüst bir şekilde mi olup bitiyor? Bana sorarsanız asıl eşitsizlik, haksız kazanç buradadır. Seçim eğik düzlemi fazlaca eğiktir.

***

Tarafsız olması gereken ama sık sık “milletten yana olduğunu” söyleyen Cumhurbaşkanı, “gönlündeki parti”ye oy istiyor. Diyanet İşleri Başkanı, yani bir üst düzey bürokrat da seçim propagandasına müdahil oldu; siyasi parti liderlerine laf yetiştiriyor. Milyonluk makam aracını iade etme kararıyla haksız bir işlemin gerçekleştirilmiş olduğunu itiraf etmesini bir yana bırakın, başkan açıkça siyaset yapıyor. Oysa devlet memurudur; milletvekili olmak istese görevinden istifa etmek zorunda olan bir bürokrattır, daha ötesi değil...

***

Korkarım seçim günü yaklaştıkça kamuoyu yoklamalarında az ya da çok güç yitirdiği anlaşılan iktidar partisi elindeki “olanakları” kullanmaya hız verecek. Yakında bir başka bürokratın da devreye girdiğini, “gönlündeki parti” için harekete geçtiğini duyarsak şaşırmayacağız. Kısacası adaletsiz bir eğik düzlemdeyiz. Partiler eşit olmayan hazine yardımlarıyla yarışıyor; kimi partiler ise hiç yardım almıyor. Ek olarak Cumhurbaşkanı epeyce artırıldığı belirtilen bütçesini “gönlündeki parti” için harcıyor. Adalet tabii her zaman olduğu gibi tuhaf bir sözcük ama yine de sistem dahilinde ne kadar mümkünse o kadarının azamisini istiyor siyasi partiler. Olacak iş değildir...

***

Olacak iş olsaydı, yargılananları, sanıkları, zanlıları savunmakla yükümlü, yargının üç ayağından biri olduğu belirtilen avukatlar tekme tokat Adliye Sarayı’ndan atılmazlardı. Demek ki üç ayağın ikisi sağlam, biri kırıktır. Yok yok, epeyce bir zaman önce savcı İlhan Cihaner makam odasında derdest edildiği gün o üç ayaktan biri zaten kırılmıştı. Yok bu da doğru değil; daha önce Adalet Hanım’ı fena halde kırmış, üzmüş, pek çok kişinin ahını almış eski özel yetkili iki yargıcın devran değiştikten sonra tutuklanmalarıyla yargıç ayağının da kırıldığını teslim etmemiz gerekecek. Kısacası üç ayağın üçü de kırıktır şimdi.

***

Olsun, seçim eğik düzleminde son sürat yuvarlanıyoruz. Nerede, hangi siperde tutunabilirsek orada tutunmanın yolunu bulmalı. Hayır oylarımıza sahip çıkalım demeyeceğim, onu zaten yaparız, zaman varken, aklımızla alay edilmesinin önüne geçelim. Örneğin diyelim ki; Cumhurbaşkanı “gönlündeki partiye” oy istiyor, hakkı yoktur, açıkça anayasanın çiğnenmesidir, daha önemlisi aklımızla alay edilmesidir. “Milletin tarafındayım” diyor; milletin tek tarafı yoktur, çok tarafı vardır. Diyanet İşleri başkanı siyasilere laf yetiştiremez; “din şöyledir din böyledir” diyecekse bunu siyaset sahnesinde söyleyemez. Madem herkesin dininin, inancının, inançsızlığının kendine ait olduğu laik bir ülkedir Türkiye, öyleyse susmalı; geri verdiğini açıkladığı makam aracını neden aldığını açıklamalıdır.

***

Ben de ne diyorum Allah aşkına, din ile siyaset ilişkisi hakkında bu kadar gerçeklerden uzak lafı nereden buldum ki... Ama hani seçim öncesidir, belki Cumhurbaşkanı aklımızla oynamayı bırakır, Diyanet İşleri başkanı susar. Tamam çok iyi gitmeyecek işler de, ne bileyim, “belki şehre yeni bir film gelir...”
Sıkıldık artık doğrusunu isterseniz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları