İş İşten Geçiyor

15 Nisan 2015 Çarşamba

Pek çok devletin terk ettiği, yenisine izin vermediği nükleer santrallarda inat etmek, anlaşılabilir bir iş değildir. Evet, bu nükleer merakında Türkiye yalnız değil, yanı başımızda İran’da da aynı inat başka niyetlerle de birleşerek sürüp gidiyor. Vizyon vizyon diye 2071’i kerteriz alanların, “Büyük Osmanlı” rüyaları görenlerin de böylesi niyetleri olabilir. Nükleer güç olma hevesiyle santrallara kapı açma kolaylığı çekici gelebilir. İsrail’i, İran’ı örnek göstererek “onların var bizim niye olmasın” mantığıyla tehlikeli maceraya meşruiyet aramak iyi bir şey mi?

***

Türkiye açıkça büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. İktidar partisinin nükleer santrallar konusundaki ısrarı, güneş ve rüzgâr zengini ülkemizi geri dönülmesi zor bir yola sokuyor. AKP, Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alıyor. Elektrik santrallarını yönetemeyen, denetleyemeyen, ne olduğunu anlayamayan, seçim zamanı kesintileri trafolara giren kedilerle açıklamaya kalkan iktidar partisi, insana, çevreye değer vermediğini kestirmeden cümle âleme gösteriyor.

***

Nükleerde söylendiği gibi güvenli santral diye bir şey yoktur. Gerçekleşen “kazalar” hep teknolojik olarak üst sıralarda yer alan ülkelerde gerçekleşmiştir. ABD, Sovyetler Birliği, Japonya teknolojik gelişmişliklerine karşın bu kazaları önleyememiş, kendi ülke sınırlarının ötesinde zararlara neden olmasına engel olamamışlardır.
Batı Avrupa ise hızla enerjisini nükleer santrallardan sağlama politikalarını terk ediyor. Almanya tipik ve dikkate alınması gereken örnektir.

***

Nükleer santrallar yalnızca güvenlik açısından değil, sürekli birikmesi kaçınılmaz, tehlikeli nükleer atıkların saklanması, depolanması açısından da büyük bir sorundur. Almanya nükleer santralların tamamını 2023 yılına kadar kapatıyor, ancak atıkları ne yapacağını, zarar vermesini önleyerek nasıl depolayabileceğini bilemiyor. Bu atıkların depolanmasındaki zorlukları bir grup gazeteci arkadaşla gidip yerinde görmüştük. Gorleben kasabasında yerin 9 bin metre altında bir tuz madeninin içinde depolanma projesi, kazı işleri neredeyse tamamlandığı halde kasaba halkının itirazları nedeniyle gerçekleştirilemiyor. Yine aynı bölgede Elbe kıyılarında nasıl depolandığı bilinmeyen yüzlerce atık varili, küçük boy castorlar kayıptır. Nehre karışmış olma olasılığı herkesi korkutuyor.

***

Ama bizimkiler biliyorsunuz çok cesurdurlar; hep kestirme çözümleri vardır. “Atıklar hokus pokus Rusya’ya gidecektir! CED raporu gereksizdir. Uzman meselesi mi? Rusya’ya öğrenciler gönderilecek, Rusça ve İngilizce eğitim görecek bu öğrencilerin yöneteceği, çalışacağı santral tabii ki güvenli olacaktır efendim.” Kuşkusuz bu arada biat meselesinin önemi de bir ön eğitimle halledilecek, “kaderlerin üstünde bir kader vardır”, “uçak bile düşüyor, tüp bile patlıyor” örneklerine özel ihtimam gösterilecektir.

***

Şaka yapmıyoruz. Bu söylediklerimiz ne yazık ki günümüzün gerçekleridir. İşte Akkuyu nükleer santral ihalesi apar topar, halkı tekrarına terbiyemin izin vermediği sözlerle anan bir işadamına veriliyor. Tehlike artık bir proje olmaktan çıktı, eyleme dönüştü. Ne yapalım? Bu günlerde sık sık, hemen her konuda yineliyorum; ne yapalım? Çok çabalamış olduğumuzu sanmıyorum; geç kaldığımız bile söylenebilir, ama belki hâlâ umut vardır. Bir ilk, bir başlangıç olarak, daha önce de yazmıştım, değerli genç arkadaşım Filiz Yavuz’un “Beni ‘Akkuyu’larda Fenersiz Bıraktın” (Can yayınları) adlı araştırmasını önerebilir miyim?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları