Sosyolojik Gerçek

16 Haziran 2013 Pazar

Taksim Gezi Parkı direnişçileri önemli bir başarı -zafer sözcüğünü bilerek kullanmıyorum- kazandılar. Ama bu, uzun bir maratonun ilk adımı ise, elde edilen başarıya “ütopyanın zaferi” de diyebiliriz. Gururunu ve meslek ahlakını koruyamayan medyanın ağır baskısına karşı ütopyanın bu zaferini küçümsemek gerçeği karartmak olur. En iyisi o medyaya hiç kulak asmadan somut gerçekleri gözden geçirmeli. Ama önce Başbakan Erdoğan’ı çok kızdıran şu “sosyolojik gerçeği” yerli yerine koymakta yarar yok mu?

\n

***

\n

Gezi Parkı direnişi adlı adınca ve tam olarak sosyolojik bir gerçeğe denk düşer. \t
Gezi direnişi çok renkli, çok boyutlu, geniş kitlelerde karşılığını bulan özgün bir gençlik hareketidir. Gençlerin baskıcı bir yönetim anlayışına karşı, aralarındaki farklılıklara karşın bir araya gelmiş olmaları, geniş ve yine çok farklı eğilimlerde geniş bir halk kitlesinin gençlere destek olması, onlarla aktif bir dayanışma içine girmesi bu sosyolojik gerçeğin ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor.
Başbakan bu durumun arızi bir eylem olarak tanımlanmasını ve
“Topçu Kışlası olayı” olarak anılmasını bir “park meselesi” olarak kayda geçmesini isteyebilir, ama sosyolojik gerçek pek de öyle değildir.
Kendi seçtikleriyle yaptığı ve temsil kabiliyeti olmadığı için işe yaramayan toplantıdan sonra gerçekleşen buluşmada Başbakan’ı sinirlendiren DİSK Genel Sekreteri
Arzu Çerkezoğlu oldu. Başbakan’ın kimyasına uymasa da, Çerkezoğlu’nun söyledikleri durum saptamasından öte bir şey değildi. Başbakan, gayri resmi -belki de resmidir, bilemiyoruz- danışmanı ve aynı zamanda kızı Sümeyye Erdoğan tarafından toplantı salonundan çıkarılmadan önce Çerkezoğlu’nun söyleme fırsatı bulduğu ve öfkeyle karşılanan sözleri şöyledir:
“Sayın Başbakan, biz bu görüşmeyi 25 Mayıs’ta yapıyor olsaydık, bunları konuşabilirdik. Ama artık haftalar geçmiş, insanlar sokaklara dökülmüş, 4 kişi ölmüş... Aradan 17 gün geçmiş, anneler sokaklara inmiş... Eğer çözüm için buraya geldiysek, ki biz de siz de bu nedenle buradayız, gerçekleri konuşmak zorundayız. Bu kadar insan sokaklarda gece gündüz size bir şeyler söylüyor. Bunları konuşmamız gerekmez mi? Bu artık bir sosyolojik, toplumsal olaydır. Bu sadece bir mimari mesele değildir.”

\n

***

\n

Evet, hepsi bu kadar.
Eksiği var, fazlası yok. Belki DİSK Genel Sekreteri biraz daha konuşma fırsatı bulsa, sosyolojik gerçeğin önemli bir boyutunu, tencere tava meselesini de anlatacak. Anlatamıyor. Toplantı dağılıyor.
Anlaşılan odur ki, ne kadar sinirlense de Başbakan sosyolojik gerçeğin farkındadır ve
“geri adım” olarak tabir edilen tutumunun temel nedeni de budur.
Yanılmış olmayı dilerim, ama ortada güvenilebilecek bir
“geri adım” yoktur. Başbakan yine sosyolojik bir gerçeğin yansıması olarak partisinin, yürütmenin, yasamanın tek karar vericisidir, yargı ile ilgili etkin tasarrufları hâlâ geçerlidir. Onun Taksim Gezi Parkı ile ilgili tutumu, sosyolojik gerçeği görmezden gelmek, konuyu park ile sınırlı tutmaktır. Henüz nasıl olacağını bilmediğimiz yargı kararından sonra, hiç ama hiç vazgeçmek istemediği Topçu Kışlası’nı yeniden gündeme getirirse de hiç kimse şaşırmayacaktır.
Çünkü o kışlanın ideolojik programda önemli bir yeri vardır.
Gezi Parkı direnişçileri başta söylediğim gibi çok önemli bir başarı kazandılar. Ama asıl zafer, bu unutulmaz direnişinin açtığı kapıdan gençlerle birlikte giren ve eğer
“sivil” bir 12 Eylül rejimi kazanımları tersine çevirmezse -ki çevirebilir, tarihte ve tarihimizde örnekleri var- Başbakan’ı çok sinirlendiren sosyolojik gerçeğin izini sürenlerin olacaktır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları