Hikmet Çetinkaya

Öyle Değil mi Gülüm?

09 Ağustos 2013 Cuma

Yıllar hızla geçer gülüm, geride anılar kalır, hüzünler, acılar, sevinçler, bilirsin...
Bilirsin ölümü, bekleyişi, yaşamın o derin sularını, kuşları, masmavi denizi, göğü.
Bilmeceye benzeyen
gözlerinde derin vadileri görürdüm!
Elitis’in dizelerinde avuturdum kendimi gülüm...
“Kıble’den esen yelin kemerler arasında ıslık çaldığı; bu beyaz avlularda, söyleyin o çılgın nar ağacı mı?”
Evrenin gökkuşağı rengindeki elbiseleri, bir
deniz kıyısı, ağaçlar...
Bir ağustos korkusu sarmıştı içimizi...
Duvarda asılı bir fotoğraf ve
bahçedeki o nar ağacı...
Şimdi bir kısırdöngünün çarkları arasındayız, mağdurların yaşadığı coğrafyadayız.
27 Mayıs’ta kurulan üç darağacının intikamını, 12 Mart’ta üç darağacına üç fidanı asarak almışlardı.
Kanla sulanmış bu topraklarda,
Sivas katliamını görmezden gelenler sadece Başbağlar kıyımını ısıtıp ısıtıp önümüze getirirlerken sen şaşırıyorsun gülüm.

\n

***

\n

28 Şubat’ta olup bitenleri, dayatmayı, intikamı görmeyip, zindanlara atılan gençleri mermiyle katledenleri alkışlayan bir zihniyet, yıllar sonra adalet, hukuk arayacaktı.
Bu zulüm, bu
baskı bu topraklarda yıllardır hep vardı...
Ölüm, acı, gözyaşı...
Gözaltında
kayıplar, faili meçhul cinayetler...
Zindanlara kıstırılan
30 insan mermiyle, gazla, hücrelerinde kıstırılıp öldürülürken ve bunun adına “Hayata Dönüş Operasyonu” denilirken, sustuk, susturulduk, nedense görmezden geldik.
O acıyı unutup gittik...
Militer-polis devlet geleneği dün de vardı gülüm, bunu sen de biliyorsun...
Sabahattin Ali’den başlayıp Dersim’e kadar gidersin...
Gerçekleri görmezsin!
En baba liberallerin bile kendilerine göre
adaleti, hukuku var, üstelik her konuda da bilgililer...
Bugünse yaşanan
adaletsizliği, hukuksuzluğu görmüyor, intikam duygularıyla yoğunlaşıp, esip gürlüyorlar.
12 Mart’ta,
12 Eylül’de orduyu göreve çağıranlar bugün militarist-polis gücünü iktidar olanaklarıyla kullanırken bizim en baba liberaller onlara alkış tutuyor.

\n

***

\n

Unuttuk, mevsimler avucumuzun içinden kayıp giderken sevgiyi, allı yeşilli sevdaları, özlemi...
Umudu bölüşmeyi unuttuk!
Demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını çelik çomak oynamak sandık...
Suriye sınırında, dinci-terör örgütlerini beslerken, onlara silahlı eğitim verirken, zalim baskıcı devletin onları Güneydoğu’da nasıl koruduğunu, silahlı eğitimi nerede verdiğini unuttuk.
Hayat için boş bir kâğıt sayfasıydık sanki...
Sanki kuşatılmış sokaklardaydık!
Uludere’yi unuttuk, Sivas kıyımını anarken bile saldırıya uğradık.
Yaralanmıştık, vurulmuştuk, ölmüştük...
Yoksulduk, ezilmiştik!
Dolam dolamdık,
maviler gitmiş geriye siyahlar kalmıştı.
Sığ sulardaydık, kan ısısındaydık!
Yaralıydı çocuk yüreğimiz!
Karanlıktı çevremiz, hem korkuyor hem üşüyorduk yaz ortasında...
Sen gülüm
ağlıyordun bir ağustos akşamında, gün batımında, lacivert sulara çiçekler atarken...

\n

***

\n

Haydi kalk oturduğun yerden bak şöyle Türkiye’ye...
Bu devlet, bu asker, bu polis, bu siyasal erk...
Dünü düşün, bugünü...
Ziverbey’i anımsa, Ankara’da işkence merkezi DAL’ı...
Asker ve polis kimin?
Devletin!
Halkın çocukları halkın askeri,
halkın polisi olmuyor bu ülkede!
Ne
12 Mart’a ne 12 Eylül’e ne 28 Şubat’a ne de e-muhtıraya övgüler düzdük...
Yaşama hakkını,
düşünce özgürlüğünü, laik demokratik cumhuriyeti, Aydınlanma devrimini savunduk...
Ne din ayrımcılığı yaptık, ne ırk ne inanç ne de mezhep ayrımcılığı...
Adaleti savunduk,
hukukun üstünlüğünü, adalette eşitliği, demokrasiyi, özgürlükleri.
Değişmedik, değişmeyeceğiz!
Faşizme karşı mücadele edeceğiz, savaşı değil barışı savunacağız.
Dünya halklarının kardeşliğini...
Emperyalizme karşı dik duracağız!
Öyle değil mi gülüm?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları