Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bayram Güzellemesi
Annem sekiz yıl önce öldü ve ben onu en çok bayramlarda özlüyorum. Onun her bayram tüm çocuklarını, damatlarını, torunlarını topladığı muhteşem bayram sofralarını özlüyorum. Mercimekli köftesini, patates püreli tas kebabını, pilakisini özlüyorum. O sofralarda onun çok genç bir enerjiyle Atatürk devrimlerini, kadın haklarını savunmasını özlüyorum. İkinci Dünya Savaşı’nın sıcak günlerinde ekmek bulamadıkları için fındık-üzüm yemekten nasıl şişmanladığını anlattığı zamanları özlüyorum. En çok da o ilk kez öğretmenliğe başladığı Çubuk’u ve oradaki günlerini anlatırken gözümde canlanan o masal dünyasını özlüyorum.
O zamanlar o henüz on dokuz yaşındaydı. Çubuk ise Orta Anadolu’da karın eksik olmadığı küçük bir ilçeydi. Genç öğretmenin oraya gelişi son on yıldaki en önemli olaydı. Bu başı açık, saçları kısacık kesilmiş, gözleri öğretme ve öğrenme isteğiyle pırıl pırıl parlayan genç kadına en başta Çubuklu kadınlar şaşmıştı. İşte kendi hemcinslerinden biri tıpkı erkekler gibi tek başına, suyunu, huyunu bilmediği bir yurt köşesinde dimdik, ayakta durmaya çalışıyordu.
Bu genç öğretmenin istediği tek bir şey vardı; sınıfına kız çocuklarının da gelmesi. İlk günler bu isteği gerçekleşmedi. Genç öğretmen tıpkı bir roman kahramanı gibi, gaz lambasının cılız ışığında öğrencilerinin adlarını küçük hatıra defterine tek tek yazarken kahroluyordu, hiç kız öğrencisi yoktu. Genç öğretmen hiç yılmadı. Ona şaşkınlıkla bakan yüzleri hiç görmedi. Ve bir Tanrı misafiri gibi her gün bir evin kapısını çaldı. Kapıyı açanlar onu içeri buyur ettiler, çay sundular ve sessizce “Ne diyecek?” diye beklemeye başladılar. O önce havanın soğukluğundan söz açtı, sonra odun bulması gerektiğini söyledi, sonra da “Kız çocuklarınızı da okula gönderin” dedi. “Okumak, öğrenmek onların da hakkı. Tıpkı benim gibi...”
Önceleri onu kimseler dinlemedi. Ama köyün en yaşlı kadını, kendi odununu kendi taşıyan, geceleri gaz lambası ışığında ders notları hazırlayan bu gözü pek genç kadını sevdi. İlk o tuttu torununun elinden, okula getirdi. Ardından köyün kadınları kız çocuklarını birer ikişer getirdiler okula, sonra da kızlarını getirdikleri okula bir iyi alıştılar. Genç öğretmen dikiş nakış da bilirdi. Okulda kadınlar için kurs açtı. Kadınlar önceleri eğlence olsun diye geldiler okula. Ama içlerinde çok marifetli olanları vardı ve işi ciddiye aldılar. Birbirinden güzel nakışlı örtüler işlediler. Genç öğretmen bunları büyük kentlerdeki dostlarına gönderdi, onlar da sattılar ve Çubuk kadınları hayatlarında ilk kez emeklerinin değerli olduğunu hissettiler. İlk kez o yıl kahvede oturan kocalarının önünden başları dimdik geçip gittiler.
Ve gene ilk kez o yıl, kızlardan biri genç öğretmenin de çabasıyla parasız yatılı sınavlarına girdi ve kazandı. Bütün köy toplanıp kızı bir kahraman gibi davul zurnayla okuyacağı kente gönderdiler. Bu kızlar için örnek oldu. İkinci yıl Çubuk’tan dört kız daha parasız yatılı sınavlarını kazanıp başka kentlere okumaya gittiler.
Bu arada okula bir dokuma tezgâhı alındı, ardından iki yeni sınıf daha eklendi. Sınıfların yapımında genç öğretmen öylesine canla başla çalıştı ki, bu durum kahvede oturan erkeklerin onuruna dokundu. Bir gün erkenden, hep birlikte inşaat yerine geldiler ve köyde daha horozlar bile uyanmamışken duvarları örüp bitirdiler.
Sonra o güzel, genç öğretmen başka bir yurt köşesine tayin oldu. Çubuklular onun gittiğine çok üzüldüler ama yerine gelen gencecik bir başka kadın öğretmeni de onun kadar sevdiler. Zaten birkaç yıl sonra da ilçenin kendi kızlarından biri ilçeye öğretmen oldu.
Öyle, annem Çubuk günlerini anlatırken ben her şeyi masal dinler gibi dinlerdim. Şimdi bayramlarda o güzel yüzlü, o güzel dans eden, o neşeli, o kavgacı öğretmenin güzelim masallarını özlüyorum. Ve bu hiç dinmeyen bir özlem olup çıkıyor.
Sonra, sonrası gökyüzüne bakıp gülümsüyorum, o mutlaka bir yerlerden bana bakıp gülümsüyordur.
Not: Bu güzellemeyi 2001 yılındayazmışım. Özlemim daha da arttı. Ve annemin yaşadığı her şey biraz daha uzak bir masal oldu. Bir yazımda dediğim gibi “Ben başka bir ülkede doğdum, başka bir ülkede öleceğim”. Bu güzel ülkeyi bugünkü cehenneme taşıyan tüm iktidar partilerine, darbelere lanet olsun!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!