Benimle, bizimle kim helalleşecek?

09 Ekim 2022 Pazar

Türkçenin birkaç sözcüğünü hiç sevmem: Huzur, fıtrat, helalleşmek gibi. Öyleyse başlayalım, çok kişisel bir yazı olacak ama hiç kuşkum yok, pek çoğunuz yazının herhangi bir yerinde kendinizi bulacaksınız, iddiam büyük. Efendim ben zilim, aşağıdan yani giriş kapısından çalındığında ürperirim, çünkü her iki ayda bir postacı bana bir tebligat getirir. Bu nedenle “Gene mi?” diyerek kapıyı açarım. Evet yazılarımdan ötürü gene şikâyet edilmişim ve soruşturmaya çağrılıyorum. Ne yazık ki buna alışmak mümkün değil. Haydi soruşturma ve yeniden yazılarımda suç işlemediğimi savunma işi. Bu sadece benim değil, pek çoğunuzun başına geliyor, eminim.

Bu nedenle bu türban helalleşmesi gerçekten canımı çok sıkıyor. Uzun zamandır türbanla ilgili herhangi bir yazı yazmamaya yemin etmiştim. Ama ben de bir insanım ve alınma hakkım var. Beş kez bu konuyla ilgili davalarda kendimi savunmam gerekti. Üstelik ilk davada kadın erkek bir grubun saldırısına uğradım. Şimdi benimle bizimle kim helalleşecek? 

Bu kadar değil, Güneydoğu’da Hendek olayları olurken öldürülen küçük kızını derin dondurucuda saklamak zorunda kalan aile bireyleriyle kim helalleşecek, gene kendi evinin sokağında öldürülen anneleri köpekler tarafından yenmesin diye bir hafta sabah akşam nöbet tutan oğullarla, kızlarla kim helalleşecek?

Armutlu’da evi basan polislere “Lüfen galoş giyer misiniz?” dediği için polisler tarafından kurşunlanarak öldürülen Dilek’in annesiyle babasıyla kim helalleşecek? Helikopterden atılarak öldürülen babanın çocuklarıyla kim helalleşecek ?

Arkadaşlar bu türban neymiş böyle? Bizzat cumhurbaşkanımız tarafından bir simge olduğu beyan edilen bu baş bağlama biçimini ilk kez bir uluslararası yolculukta görmüştüm. Kadınlı erkekli bir grup uçağa bindiler. Erkekler simsiyah uzun pardesüler giymişlerdi, başlarında melon şapkalar vardı ve gözleri etrafa kaymasın, herhangi bir kadın görüp günaha girmesinler diye yüzlerin yan taraflarını gene siyah bir kumaş parçasıyla örtmüşlerdi ve kadınlar evet kadınlar başlarını sımsıkı örtmüşlerdi. Başörtüsüyle değil, türban dediğimiz örtme biçimini kullanmışlardı. Merak edip sormuştum, bir toplantı için Kudüs’e giden Yahudi cemaatine bağlı dindarlarmış.

Sonraları ülkemde kadınların başlarını türbanla örtünce iyice şaşırıp kalmıştım. Çünkü bu örtme biçimi Yahudi dindar kadınlarının başlarını örtme biçimiydi. Neyse gene savcılığa çağrılmamak için helalleşmeyle devam edelim.

Adil yargılanma istedikleri için ölüm orucuna yatan ve ölüp giden gencecik insanlarla kim ne zaman helalleşecek? Onlar türban kadar helalleşmeyi hak etmiyorlar mı? Burada bir soru kafama gelip takılıyor, şimdi ben ya da benim gibi düşünen biri mahkemede ve mahkeme hâkimlerinden biri kadın ve başını türbanla örtmüş. Şimdi ben ağzımla kuş tutsam bu hâkim benim hakkımı korumayacaktır. Ben bunu bile bile nasıl bir savunma yapabilirim, başım açık kardeşim! İşte bu nedenden İngiltere mahkemelerinde kadın erkek bütün hâkimler beyaz peruk takarlar, bu şu demektir: Ben din, ırk ve cinsel tercihlerinden ötürü kimsenin emrinde değilim herkese aynı mesafe dururum.

Tren kazasında ölen çocuğu için mücadele eden insanlar, Gezi’de polisin öldürdüğü çocukların anaları, babaları, bir isteği çalmadığı için gaddarca öldürülen müzisyenin çocukları, eşleri helalleşmeyi hak etmiyorlar mı? Bir kucaklaşmayı hak etmiyorlar mı?

Neyse helalleşmeyi hak eden kişileri sıralamaya devam edersem bütün bir gazete sayfasını doldurabilirim. Kendimi tutmalıyım.

Yazımın başında üç sözcüğü hiç sevmediğimi söylemiştim, özellikle şimdilerde çok duyduğumuz bu tek taraflı helalleşmeyi bir parça anlatmaya çalıştım ama bu fıtrat kelimesine de çok bozuğum, o işin, o kişinin fıtratında var demek şu demek “Onun genetik kodlarında bu var”. Yani erkek tecavüz ediyor fıtratında var, hâkim 10 yaşında bir kız çocuğunun rızası var diye tecavüzcüye hâkim indirimi uyguluyor yani işin fıtratında var.

Üçüncü sözcüğümüz huzur. Nedir huzur? Öfkelenmemek ,canını sıkmamak, insanlardan uzak yaşamak, dünya yıkılsa umurunda olmamak. Öyleyse durun durduğunuz yerde, size kalmış. Ben kaosu severim çünkü yeni ve değişen bir dünya kaoslardan doğar.

Eyvah zilim gene kapı girişten çalınıyor. Eyvallah!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları