Ordumuz ÖSO yani Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte IŞİD’i vuruyor! Ancak bölge zaten terk edilmiş. Bu arada fırsattan istifade silahı ve savaşı çok seven güvenlik uzmanları bizlere tek tek zırhlı tankların kaç menzil top atışı yaptığını, koordinatların uydudan nasıl belirlendiğini, anında nasıl tankların içindeki bilgisayara geldiğini ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Benim de aklıma tuhaf sorular geliyor. Kardeşim siz, silah şirketlerinin halkla ilişkiler bölümünde mi çalışıyorsunuz? Bu ne iştah! Biraz da şunu söyleyin, her bir F16 uçağının kalkışı 400 bin dolara mal oluyor! Zırhlı tankları Türk mühendisler ve işçiler yapmış... Hangi patronlara bu silahlar ihale edildi, halkın vergilerinin ne miktarı bu silahlara gitti?
Ayrıca bu ÖSO’dan şiddetli şüphelerim var. Bir miktar cihatçı olduklarını dünya biliyor. Peki, Allah aşkına, koskoca bir özel harekât komutanı neden bunlara sarılıp fotoğraf çektiriyor? Bir de lokum götürülmüş. Sanki bayram gezmesine gidiliyor.
Ne oldu Antep’teki patlamanın sonuçları! IŞİD Türkiye’nin övünülen marka kenti Antep’i işgal etti, çarşılar, pazarlar, artık IŞİD’in elinde biz tutmuş, IŞİD’i bombalıyoruz. Bu arada top ateşi PYD’ye yönelmiş, o kadar kusur kadı kızında da bulunur. Benim bildiğim IŞİD’le bu zamana kadar mücadele eden PYD güçleriydi. Şimdi gelelim başlığımdaki soruya, neden ülkemizde yöneticiler IŞİD yerine DEAŞ söylemini yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunu keşfetmek savaş politikamızı da keşfetmek olacak. Malumunuz dünya IŞİD’i kullanıyor, açılımı Irak Şam İslam Devleti. Bu durumdan rahatsız olanlar var, Biden’la yapılan toplantıda bir kadın gazeteci, IŞİD diyerek bir soru sordu. Cumhurbaşkanımız olaya müdahale edip “Gazeteci bayanın dilinin sürçtüğünü İslam asla terör yapmaz diyerek IŞİD’in DEAŞ olarak değiştirilmesi gerektiğini” söyledi. Yani Cumhurbaşkanımız İslam kelimesini kaldırıyor, DEAŞ; Devlet’ül Irak ve’ş Şam anlamına geliyor. Yani İslam acayip masum! Yapmayın, silah tüccarlarının çok sevdiği bu örgüt ve benzerleri, her şeyi İslam adına sürdürüyor. Başımızı devekuşu gibi kuma gömmekle, bu İslami terör örgütleri yok olmuyor!
Şimdi artık, başımızı kumdan kaldıralım ve kendimize bir bakalım. Muhalefet partisi başkanına suikast yapılan bir ülke durumundayız. Alay eder gibi PKK ve IŞİD her yerde bombalı saldırılar yapıyor. Feto terör örgütü yenilmediğini, kendisinin bir işaret fişeği olduğunu hepimize ilan ediyor!
Peki, ne olacak? Bunu kimseler bilmiyor, Rusya, İran, Amerika kendi ülkelerinin çıkarlarını düşünen yöneticiler tarafından her an dengeleri değiştiriyorlar. Kürtlerin ağzına bir parmak bal, bizim ağzımıza iki parmak bal sürerek, Ortadoğu’ya silah satmak için sürekli yeni düşmanlar yaratıyorlar. Yoksa şu uzmanların anlattığı muhteşem silahlar hangi enayilere satılacak!
Ülke insanı ise şu halde, siz çevrenizdeki inşaatların son hızla sürmesine aldanmayın, kelebek etkisiyle bütün sektörler, esnaf ağır bir ekonomik bunalım içinde. Millet köprü açılışlarını bile yemiyor. Bir kısmı da demokrasi şenliği olsa da sokaklara dökülsek diye can atıyor, çünkü döner ekmek bedava, cepte 100 lira, üstüne üstlük eğlence!
Ama hep birlikte aynı gemideyiz. Diyeceğim odur ki, önce şu DEAŞ inadımızdan vazgeçelim ve ülkemize çöreklenmelerine izin verdiğimiz IŞİD militanlarını ülkeden kovmak için yepyeni bir mücadele başlatalım, FETO örgütüne yapılan gibi, neredeler, hangi kentlerimizi işgal ettiler bilelim ve onları inlerinden çıkaralım. Bu arada düşmanımızı küçümsemeyelim, ne PKK’yi ne IŞİD’i ne de FETO örgütünü! Düşmanı ne kadar tanırsak o kadar güçlüyüz demektir. En basit savaş kuralı budur. Yandaş medya da başarı abartmasına bir son verse iyi olur. İşler onların dediği gibi yolunda değil! Tam tersi tepetaklak gidiyoruz!
IŞİD yerine DEAŞ ısrarı neden?
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...
Ah ne çok öldük!
Ne oldu barış mı gelecek?