Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Korku Filmi Değil Gerçek!
Hepsi 12 yaşlarında dört öğrencinin o gün canları sıkılıyordu. “Ulan bir şeyler yapalım” diyerek birbirlerini tahrik ettiler ve can sıkıntılarını giderecek, kendilerine göre müthiş bir oyun buldular. Sınıfın en sessizi, en uysalını gözlerine kestirip karanlık bir koridorda üstüne çullandılar ve apar topar tuvalette götürdüler. Çok eğleniyorlardı, apar topar tuvalete soktukları arkadaşları “Beni bırakın” diye yalvardığında, “Yapmayın!” diye haykırdığında elleriyle ağzını kapatıyorlar ve sırayla, gülmeler ve haykırmalar arasında arkadaşlarına tek tek tecavüz ediyorlardı.
Öğrencilerden biri oynadıkları bu muhteşem oyunu cep telefonuyla hiçbir ayrıntı kaçırmadan videoya çekiyordu. Sonra sakinleştiler. Ve tecavüzlerden bitap düşen arkadaşlarını tuvalette bırakıp gittiler. Giderken şöyle seslendiler; “Sesini çıkarıp müdüre filan gitmeye kalkma, elimizde seni rezil edecek kayıt var!”
Tecavüze uğrayan çocuk, kendini öylesine aşağılanmış hissetmişti ki, o günden sonra okula gitmemek için sürekli hastalandı. Ancak tecavüz olayını gerçekleştiren çocuklar yaptıkları işten öylesine hoşnuttular ki, kendilerini öylesine ayrıcalıklı hissediyorlardı ki, video kaydını tüm sınıfa göstermek için yanıp tutuşuyorlardı.Öğretmen onları videoya bakıp kahkahalar atarken yakaladı ve olay öğrenildi.
Size bir Amerikan filmi senaryosu anlatmıyorum, bu bir korku filmi değil, bu bir gerçek olay ve bütün bunlar Ankara’nın Altındağ bölgesinde bir ilköğretim okulunda yaşandı.
Pek çok kişinin “Hayır olamaz, bizim aile düzenimiz buna izin vermez, bizim çocuklarımız terbiyelidir” dediklerini duyar gibiyim. Ama gerçek, ülkemizde her alanda değerler öylesine sarsılmış, öylesine yıpratılmış ki, bu olay gibi olaylar pek çok yerde tekrarlanıyor ve biz sadece Emniyet’e aksettiği için şimdilik bunubiliyoruz. Ülkemizin Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı yurtlarda sürekli karşımıza gelen tecavüz olaylarının nasıl kapatıldığını da.
Çöküş böyle bir şeydir, çocukların bile masumiyetlerini alıp götürür. Sokaklarda dilenen çocukların, gencecik kızların elli lira karşılığında seks işçisi olarak kullanıldığını bilmiyor musunuz? Bilmek zorundayız. Diyanet’tin bütçesinin üç bakanlık bütçesinden fazla olması, ne okullardaki tecavüzleri ne de sokaklardaki fuhuşu engelliyor. 6 bin zeytin ağacını ömrü ancak yirmi yıl sürecek ve kıytırık
bir enerji üretecek termik santral yapımı için kesenler, işçileri madenlerde ve inşaat alanlarında ölüme gönderenlerin ne ülkedeki çocuklar umuru ne de ülke toprakları. Tek umurlarında olan şey, yeni tanrıları para!
Neyse öfkem burnumda, yatışmak için bir film senaryosu anlatayım. Dünyayı ele geçirmeye çalışan bir grup insan, son teknolojileri kullanarak laboratuvarlarda insanaçok benzeyen robotlar üretiyor. Ürettikleri bu robotlar tıpkı insanlar gibi yiyor, içiyor ve konuşuyor; ama duyguları yok. Nasıl yani; evet sevme, acıma, merhamet gibi duygular robotlara verilmiyor. Sonra bu robotlar gruplara ayrılıp dünyayı ele geçirmeye çalışan bir grup insan tarafından çeşitli ülkelere gönderiliyor. Amaç, bu ülkeleri insanlarını yozlaştırmak, parayı Tanrı gibi göstermek, topraklarını çoraklaştırmak ve sonunda o ülkeyi ölüme sürüklemek.
Robotlar çok yetenekli ve para da gani. Bunlar öncelikle ülkenin bir grup aydınını para ile iktidar vaadiyle satın alıyorlar. Ardından tüm kurumları ele geçirip, yok etmeyi planlıyorlar, sonuçta
o ülkeyi öylesine âciz, öylesine başkalarına muhtaç duruma getiriyorlar ki, ülke ölüyor ve bir grup insan o ülkeyi de kendi sınırları içine alıyor.
İşte size başarılı bir Hollywood filmi senaryosu. Ne!.. Siz ne diyorsunuz... Bu filmibiliyor musunuz? Evet! Biliyoruz! Üstelik bu filimde figüran olarak oynuyoruz! Helal olsun size!
Bu arada bu ülkede yaşayan pek çok insanın, özellikle çocukları ve torunları için endişeli olduklarını ve onları ne yapıp edip yurtdışına göndermeye çalıştıklarını da belirtmek isterim.
İşte o bir grup insanın yaymak istediği enönemli duygu bu duygu. Ülkeden umudu kesip başka ülkelere göç etme isteğinin yoğunlaşması. Yani ülkede yoğun bir biçimde beyin göçünün başlaması.
Yani dostlar hep birlikte bir bataklıkta usulusul batmaktayız. Üstelik şimdilik bize uzanan herhangi bir dal yok. Tek gücümüz birbirimize sımsıkı sarılmak ve birden hep birlikte fırlayarak bataklığın öbür tarafına geçmek. Ya geçeriz ya da boğulur gideriz. Karar bizim.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi