Rüyaların Erdoğan’ı

06 Nisan 2014 Pazar

Geçenlerde düşündüm, benim gençliğimde biz Türkiye denilen bu toprak parçasında yaşayan insanları, koşullarını, inançlarını, hırslarını, merhametini hep romanlardan öğrenirdik.
Her ülkeye lazım sosyoloji bilimi ne yazık ki nal toplardı. Ve toplamaya da devam ediyor. Artık romanlar da bize yol göstermediği için, ülkede yaşayan insan topluluğunun inançlarını, belleğini, çözülmelerini, değerler kaybını gündelik bilgilerle anlamaya çalışıyoruz.
Ve biz bir türlü, her biçimde ülkeyi yönetemeyeceğine tanık olduğumuz, yolsuzluğa batmış bir hükümetin başının neden bu denli yüksek bir oy aldığını bir türlü çözemiyoruz.
Bu başarıyı sürekli Erdoğan’ın kişisel becerilerine, halkımızın çıkarcı olmasına bağlamak işimize geliyor. Oysa gelin başka bir açıdan bakalım. Örneğin, her insan hayal kurar, kimi tek başına dünyayı dolaşmayı hayal eder, kimi başını sokacak bir eve sahip olmayı.
Belki de bir zamanlar göçebe bir halk olduğumuz için, ülkemizin büyük çoğunluğu başını sokacak bir ev hayal eder. Bunun maddi nedenleri de vardır. Batı toplumlarındaki gibi kira sistemi kurallara bağlı değildir, her an insanlar kapının önüne konulabilir. Öte yandan ev sahibi olmak insana güven verir. Statü verir. “Benim evim!” duygusu çok güçlü bir duygudur. İşte Erdoğan hükümeti, bu büyük çoğunluğun en belirgin hayalinin hayata geçmesini sağlamıştır. Ötesi, bir zamanlar insanların başını sokmak için hazine arazilerine kurduğu kondular dehşet bir değer kazanmış, pek çok yurttaş hayal bile edemediği bir servete konmuştur. Ötesi, kent içinde kırık dökük evlerini inşaat şirketlerine veren yurttaşlar, akıllı evlerde oturmanın keyfine varmışlar ve ülke müteahhitlerin peşinde koşan ev sahiplerinin baskın gücüyle karşılaşmıştır. Ötesi, devletin doğrudan kredi verdiği bu iş alanı, pek çok iflas etmiş ya da işinden memnun olmayan kişilere yeni bir iş alanı yaratmıştır. Ötesi, işsiz güçsüz gezen üniversite mezunları, lise mezunları yıkılacak ev avına çıkarak para kazanmanın yepyeni bir yolunu keşfetmişlerdir.
Şimdi bu durumun değişmesini hiç kimse istemez. Bildiklerim, gördüklerim var; Ataşehir’de daha önce CHP’ye oy veren bir kısım yurttaşın, AKP’li belediye gelince daha fazla kata izin verileceğini duyunca doğrudan AKP’ye yani Erdoğan’a oy verdiklerini biliyorum.
Pendik’te de durum aynı. Bizim CHP’nin oy deposu Kadıköy’de bile vaatlere dayanamayan yurttaşların AKP’ye oy verdiği biliniyor.
Gelelim başka ve çok özel bir duruma: Kadınlara! AKP’ye oy veren büyük bir kadın nüfus var. Toplumsal bellek bazı mağduriyetleri genetik kodlarla bir sonraki kuşağa aktarıyor. Küçücük bir başörtüsü, büyük bir mağduriyet olup çıkıyor. Onlar Erdoğan’la birlikte bu mağduriyetin kısmen yıkıldığını ve kendilerine sokaklarda başı dik yaşama imkânı sunulduğunu düşünüyorlar. Bir çeşit özgürlük bu. Ve bunu veren Erdoğan, o zaman o tapılası, rüyalara giren bir erkek olup çıkıyor!
Erdoğan hükümetinin kadın politikası, bir yandan kadını kuşatırken bir yandan da kadına özgürlük tanıyor. Aynı durum devrim sonrası İran’da olmuştu. Şah’ın devrilmesinde rol oynayan kadınlar ilk kez sokağa çıkmışlar ve bir daha da sokağı bırakmamışlardı.
Bu arada İstanbul gibi dev bütçesi olan bir kentte, bütçenin yüzde yirmisinin sosyal yardımlara ayrılmış olmasının etkileri çok net görülmeye başlanmıştır. Özürlü çocuğunu kucağında taşıyan anneye verilen bir miktar para ve bir tekerlekli sandalye onun tüm yaşamını değiştirmektedir. Bu onun hayal bile edemeyeceği bir armağandır.
Seçim sonuçları ile ilgili sokaklarda dolaşırken en çok duyduğum sözlerden biri şuydu: “Artık hastane kapılarında beklemiyoruz. Randevu alıp tık gidiyoruz!” Bu sihirli bir cümle; sağlık sistemindeki tüm aksamalara rağmen, bu “randevu” meselesini insanlar çok sevdi. Adam yerine konulduklarını hissetti. Bu da az bir şey değil.
Devam edelim... Benim için şaşırtıcı olan Karadeniz’in silme AKP’ye oy vermesidir. Neden diye düşündüm? Suları çalındı, fındıklarına düşük ücret verildi, neden hâlâ AKP!
Hadi bunların yanıtlarını bulalım. Hopa gitti gider!
Yakında Güneydoğu da bambaşka bir görünüm alacak. Yerel özerklik hakları, silme aldılar. Bu yazımdan ötürü bana kızabilirsiniz, ama bazen kamera açısını değiştirip, yeni bir bakış açısına geçmek gerekir. Ve bu yaratıcılığı körükler, yeni sözcükler ve davranışlar getirir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları