Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Trenlerim Artık Yok!..

05 Şubat 2012 Pazar
\n

Trenler insanlara en çok çocukluklarını anımsatır. En azından benim için böyledir.

\n

Çocukluğumun kenti Antepte yaz tatili geldi mi, evde bir heyecan olurdu, tamam

\n

İstanbuldaki akrabalara gidilecek. Denize girilecek, müzeler, saraylar gezilecek ama en çok trene binilecek.

\n

Antepten İstanbula en az bir buçuk gün sürecek tren yolculuğu, sadece benim değil, ailenin tümünün en keyif aldığı zamanlardı. Kara tren, tek kişinin inip binmediği küçücük istasyonlarda bile dururdu. Kimi istasyonlarda giyimleri bize hiç benzemeyen, ayaklarındaki ayakkabılar her an ayaklarından fırlayan çocuklar, Hey gazete, hey gazete!diye usulca yoluna devam eden trenin peşinden koşarlardı.

\n

Trenin durduğu bazı istasyonlar o kadar ıssız olurdu ki, trene yol veren makasçıdan başkası görünmezdi. Çocukken bile bu ıssızlık beni korkuturdu. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ istasyonların ıssızlığı beni korkutur. Zaman durmuş gibidir. Yaşama dair hiçbir ipucuna rastlanmaz. Nâzım Hikmet çok sevdiğim oyunu Yolcuda, böyle bir ıssız istasyonda, zorunlu olarak birbirlerine bağlı bir kadın ve iki erkeğin macerasını anlatır. Issızlık ve uzaklık oyunun dördüncü kişisi gibidir.

\n

Ama tren şen şakrak istasyonlarda da durur. Tren tekerlekleri raylara sürünüp kıvılcımlar çakarak durmaya çalışırken, telaşla sevdiklerini karşılamaya koşanların yüzlerindeki sevinç, tren durduğunda mutlu seslenmeler, sıcacık kucaklamalar insanın aklını başından alır.

\n

Tren yolculuğu, her an değişen bir coğrafyada maceraya, heyecana yol almaktan başka bir şey değildir. Ama benim çocukluk trenlerimde, en sevdiğim zamanlar, annemin özenle hazırladığı o nefis anne köftelerini yediğimiz zamanlardır. Bugün bile zaman zaman o anne köftelerinin lezzetini damağımda hissederim, kara trenin isli kokusuyla birlikte gelir beni kuşatır.

\n

Benim tek başıma, kahramanca yaptığım ilk yolculuk da kara trenleydi. Hiç unutmam, dokuz yaşlarında vardım, eh çalışkanım ya, bütün karne pekiyi, babam verdiği sözü tutuyor, beni tek başıma, üzüm bağlarının beni beklediği halamlara, Salihliye göndermeye karar veriyor. Böylece babamın sıkı tembihiyle, trenciler beni himayelerine alıyorlar. Ama gene de yalnızım, hayalimde binbir macera Salihliye geliyorum. Bu oluyor, bundan böyle trenler benim için yeni insanlar, yeni hikâyelerle buluştuğum bir mekâna dönüşüyor.

\n

Yazarlığımın tıfıl zamanlarında, o zamanlar bizim için hayal kentleri olan Doğu kentlerine gitmek, bende dayanılmaz bir hal alıyor. Bunun için, gene yanımda anne köfteleriHaydarpaşadan Doğu Ekspresine biniyorum. Önümde kaç günlük bir zaman var bilmiyorum. Kompartımanımda, yemenisi nedeniyle yüzünü tam seçemediğim gebe bir kadın, onunla birlikte seyahat eden üç erkek, öğretmen olduğunu düşündüğüm genç bir adam ve ben varız.

\n

Yol uzun, ilk kez bu yolculukta bilmediğim bir dille karşılaşıyorum; benim ülkemde çok geniş bir coğrafyada konuşulan benim yabancı olduğum bir dille, Kürtçeyle.

\n

O yolculukta ilk kez, kadınların suskunluğunun ne olduğunu anlıyorum. Bütün yol boyunca, yüzü yemeniyle örtülü kadınla konuşmaya çalışmış ama kadının yanındaki erkeklerin O konuşamazsözleriyle öylece kalakalmıştım. Bütün bu yolculuğun sonunda sadece onun adını öğrenebilmiştim, o da öğretmen olduğunu en başta tahmin ettiğim genç adamın yardımıyla, adı Kejeydi, 12 yaşındaydı ve gebeydi.

\n

Sıra şimdi neden çocukluğumun trenlerinden, o meşhur Doğu Ekspresinden söz ettiğimi anlatmaya geldi. Artık benim trenlerim yok. Haydarpaşa Garını iki yıl süreyle kapattılar. Artık trenler yok. Bunda geliyorumdiyen tehlikeye karşı tavır almayan, yatağını yorganını alıp Haydarpaşada nöbet tutmayan bizler suçluyuz.

\n

Kendimize, çocukluğumuza karşı göz göre göre bir cinayet işlendi. En çok buna yanıyorum, bu işteki sorumluluğumu yerine getiremedim. Gerisi boş.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları