Leyla Tavşanoğlu

'Kadın sadece nesne'

14 Nisan 2012 Cumartesi

Dr. A. Nevin Yıldız Tahincioğlu genç bir akademisyen. Şanlıurfa Viranşehir’dedoğup büyüyen Tahincioğlu AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı’ndaki doktora tezi için sadece Şanlıurfa yöresinde yüz yüze yaptığı görüşmelerle kadınların baş belası namus kavramını araştırmış. Daha sonra da doktora tezini “Namusun Halleri” ismiyle kitaplaştırmış. Tahincioğlu namus kurbanlarının yaşamlarını, kadınların namus gerekçesiyle nasıl bir hayata mahkûm edildiklerini kendi ağızlarından ortaya koyuyor. Araştırmadan yola çıkarak, şimdi Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi olan Tahincioğlu’yla bu çarpıcı söyleşiyi yapıyorum:

- Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde doğup büyüyen bir kız olarak çocukluğunuzdan beri kendi toplumunuzdaki kadınlara olan davranışları nasıl gözlemlediniz?


N.T.-
Çocukluğumdan beri kendime kadınlara neden bu kadar kaba davranıldığını, neden kadınlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını ve neden yok sayıldığını sorup duruyordum.

Bakın, benim yaşadığım ilçe yüzde seksen özgürlükçü bir yerdi. O coğrafyaya aykırı olarak karma eğitimde kızların okullu olmasına çok önem veriliyordu. Buna rağmen yine de kadınların toplumdaki yerleri yok denecek kadar azdı. Mardin’e gider, orayı çok daha özgürlükçü bulurduk. Bu da muhtemelen Mardin’in çokkültürlü yapısı ve Süryanı etkisinden olsa gerekti.

Ben kadınların yok sayılması, kamusal alanda gözükmemesinin sadece benim dünyamla sınırlı olduğunu sanıyordum. Ama üniversiteye başlayınca Türkiye genelinde kadınların durumunun o kadar farklı olmadığını gördüm.
 

‘Kadın için başka bir hayat yok’

Ankara’da ev tuttum. Ev sahibinin ilk koşulu evime erkek arkadaş gelmemesiydi. Gece sokağa çıktığımda tacizlere maruz kalıyordum. O zaman gördüm ki kadın için başka bir hayat yok. Kadın nereye giderse gitsin her türlü şiddete maruz kalabiliyor. Sonuçta hem farklılıkları hem kesişen noktaları anlatmak için bu doktora tezini yazdım.

- Yani çok ciddi kent soylu bir ailede bile kadınlara bu tür davranışların olabildiğini mi gözlemlediniz?

N.T.- Aynen öyle. Üniversitede bir hocam bana okulun beklentilerimi karşılayıp karşılamadığını sormuştu. Ben de karşılamadığını söylemiştim. Çünkü ben üniversitede özgürlükçü bir ortam bekliyordum. Oysa ataerkillik, tutuculuk, ötekini kabul etmeyip dışlama hali üniversiteye bile girmişse başka nerede yaşayabilirim korkusuna kapıldım.

- Doktora teziniz için 37 görüşme yaptınız. Bunlardan 18’i erkek, 19’u kadın, 11’i Türk, 18’i Kürt, 8’i Arap. Mülakatlarınızda sorulara ilginç yanıtlar alıyorsunuz. Bana en çarpıcı gelenlerden birisi ise şu oldu: “Kadından akraba olmaz ama namustur, yabancı da olmaz.” Siz bu sözü duyunca ne hissettiniz?

N.T.- Duyunca donup kalmıştım. Kadın gerçek akraba, gerçek kız çocuğu, gerçek kuzen olarak görülmüyor. Kadınla öyle bir ilişki kurulmuş ki kadın sadece namus olarak görülüyor. Yani soyun yeniden üreticisi, araç, asli unsur, özne değil. Kadın sadece nesne. Erkek kadınla namus ilişkisi kurduğu için yabancı gibi de göremiyor. Yabancı olarak görse baskı kuramayacak.

 

‘Eşim beni aldatırsa her şeyi yapabilirim’

- Özellikle Güneydoğu Anadolu yöresinde sıkça rastlanan töre cinayetlerine yaklaşımları nasıl?

N.T.- O noktaya gelmiyorlar ya da bunu açıkça ifade etmiyorlar. Yani adam, “Kızım bekâretini kaybederse öldürürüm” demiyor. Daha çok o noktaya eşin aldatması durumunda geliniyor. Ama bunu telaffuz eden erkekler. Kadınlar demiyor.

Örneğin varoşta yaşayan birinci grup olarak adlandırdığım gruptaki kadın görüşmecim vardı. Aslında o benim görüşmecim değildi, geliniydi. Ama kadın yanımızdan ayrılmadı. Bir ara konu kocanın aldatılmasına gelince kaynana, “Bizde böyle yapan kızı asarız” dedi. Yani kadın erkek değerlerini içselleştirmiş durumda ve kendi değeri gibi söz edebiliyordu.

Orta ve üst sınıf dediğim gruptaki erkek görüşmeciler ise, “Kızınız evlilik dışı bir cinsel ilişkiye girse ne yaparsınız?” sorusunu yanıtlamaktan kaçındılar. “Ben kızımı öyle eğitmedim. Onun ahlakına güveniyorum” dediler. Kadınlarsa, “Kızımı atamam ama ne yapacağımı da bilemem” yanıtını veriyorlardı.

Urfalı olmayan dolayısıyla da kitapta yer almayan bir savcı görüşmeci, “Eşim beni aldatırsa ya da aldattığından şüphelenirsem her şeyi yapabilirim. Aldattığı için karısını öldüren bir adam karşıma gelse ona nasıl davranırım? Onu bilemiyorum” demişti. Yani erkeklerin geldikleri dehşet noktası bu.

- Temiz ahlak kriteri neye göre belirleniyor?


N.T.- Bir kere söze, “Temiz bir ailemiz var” diye başlıyorlar. Onlara göre temiz ailenin koşulları üniversite mezunu olmak, kariyer yapmak, maddi açıdan kendi kendine yetmek. Temiz olmayan ailenin onlara göre ne olduğunu sorduğunuz zaman, hırsızlık, adam öldürme, dolandırıcılık sayılıyor.

Ama en zor ortaya çıkan veri daha derinleri deştikçe geldi. Geldikleri nokta da şuydu: “Sonuçta biz Türkiye’de yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde kadının erkekten farklı olarak belli cinsel ahlak kodları vardır. Kadın kocasını aldatmamalıdır. Abartılı giyinmemelidir. Eş değiştirmemelidir.”

‘Erkeklerin namus bekçileri’

- İyi de, bu erkekleri yetiştiren kadınların kendileri. O zaman kadın nasıl kadının kurdu olabiliyor?

N.T.- Evet, kadınlar gerçekten ikinci sınıf muamelesi görüyor ama bu ilişkilere kadınlar da yön veriyor. Deniz Kandiyoti’nin “ataerkil pazarlık” dediği bir kavramı var. Bu, kadınların ilişkileri, belli avantajlar elde etmek şartıyla yeniden ürettikleri kavramı.

Kadın belli bir yaşa kadar erkeğin iktidarını koşulsuz kabul ediyor. Belli yaşa geldiğinde gelini, kızı oluyor. Erkek iktidarını kabul ettiği için kazandığı statüyle aynı iktidarı gelini ve kızı üzerinde kuruyor.

Ben bu kadınlara “erkeklerin namus bekçileri” diyorum. Çünkü namus erkek değeri. Kadını nesneleştiren, mülkiyete dönüştüren, birey olma halini reddeden bir kavram.

- Peki, böyle bir kavramı kadınlar neden kabulleniyor?

N.T.- Çünkü böyle davranırsa saygın anne, saygın kadın oluyor. Kadının saygın olmasının tek yolu bu. Kadın cinsellikten ibaret görüldüğü için cinselliğini, saflığını koruduğu sürece erkeğin gözünde ve ataerkil toplumda saygın olabiliyor.

Kadın erkekle aynı statüye sahip olamadığı için rekabete de giremiyor. Rekabet o kadınla öteki kadınlar arasında gelişiyor; öteki kadınlar üzerinden meşrulaştırıyor. Örneğin, tezimde öteki kadınlık halleriyle ilgili tartışmalar var. Bu tartışmalarda şu ortaya çıkıyor: Bir tıp doktoru görüşmecim vardı. Konuşmasına, “Bizde namus kavramı yoktur. Biz eğitimliyiz, moderniz” diye başladı. Sonra konuşmanın gelişmesi sürecinde şunları da söyleyebildi: “Bizde temiz ahlak, vicdan var. Biz kendimizi saygın hale getiriyoruz. Ama başlarında erkek olmayan kadınlar her an her şeyi yapabilirler.”        



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları