Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Korunacak değil yeniden kurulacak Cumhuriyet
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) 1994 yılında Galatasaray Lisesi’nde bir toplantı düzenler. “Atatürk’ün Cumhuriyeti Nereye Gidiyor?” konulu toplantının konuşmacısı Ahmet Taner Kışlalı’dır.
Ancak Kışlalı’nın konuşmasının daha ilk cümleleri dinleyicilerde şaşkınlık yaratır, çünkü şöyle demektedir: “Atatürk’ün Cumhuriyeti kaldı mı ki, nereye gittiğini tartışıyoruz? Asıl, onu nasıl yeniden kurabileceğimizi tartışmalıyız.”
Ardından Kışlalı tezini destekleyen somut örnekler verir…
Kışlalı, iki yıl sonra 1996’da Cumhuriyet gazetesinde “Godot’yu Beklerken” başlıklı bir makale yazar ve Erbakan döneminde Atatürk Cumhuriyeti’ni hedef alan uygulamaları sıralar. Ardından da yukarıda değindiğimiz 1994’teki o toplantıyı anımsatır ve orada verdiği örneklerin, iki yıl sonra makalesinde yazdıkları kadar somut olmadığına dikkat çeker.
Aradan 24 yıl geçti… Kışlalı, Erbakanlı dönemin ardından Erdoğan’lı dönemi görseydi, hele de Cumhurbaşkanlığı katından Atatürk’ün tarihe ihanet ettiğinin savunulabildiği, Diyanet İşleri Başkanı’nın Ayasofya üzerinden Atatürk’e lanet okuyabildiği şu günleri görseydi, acaba ne derdi?!
MİLLİ BURJUVAZİ EKSİKLİĞİ
1994’teki toplantıyı şundan anımsattım: Biz Cumhuriyetçilerin Cumhuriyeti savunamadığı ve koruyamadığı ortada. Mesele bundan sonra ne yapılması gerektiğini saptayabilmek ve yapabilmektir.
Peki, Cumhuriyet neden savunulamadı?
Cumhuriyet devrimimiz, karakter olarak bir milli demokratik devrimdir. Bizde olduğu gibi her yerde bu karakterde devrimlerin “asıl sahibi” burjuvazidir; milli burjuvazidir.
Kuşkusuz güçlü bir milli burjuvazi yoktu; Osmanlı Devleti’nin son döneminde ticaret başta olmak üzere ekonominin önemli alanları, yabancılarla iş tutan türde burjuvaziye aitti. İttihat ve Terakki’nin bu yapıyı değiştirmek üzere attığı kimi adımlar, zayıf da olsa bir “milli burjuvazi” oluşturmaya başladı. İşte o yapı, iyi kötü, Cumhuriyet devriminin de “sınıfsal” sahibiydi.
Cumhuriyet kadroları, devrimden sonra o “milli burjuvaziyi” büyütmek için çeşitli hamleler yaptı. Ancak ilerleyen yıllarda “devrimcilik” sürdürülemedi; toprak ağalarıyla uzlaşıldı, dahil olunan Atlantik sistemine uygun olarak burjuvazinin büyüyen kısmı kompradorlaştı ve Cumhuriyet atılımı dondu. Donan yapı da ilerleyen yıllarda adım adım karşıdevrimin tırpanlarıyla budandı, tasfiye edildi…
Sonuç mu? 26. Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ, 3 yıl önce bir kitap imza günü etkinliğinde şöyle demişti: “Bugün Türkiye’nin milli burjuvazi sınıfı olsaydı, birçok sorunlar olmazdı” (28.10.2017).
BURJUVAZİ NEDEN CUMHURİYETE SAHİP ÇIKMADI?
Birincisi yukarıda da belirttiğimiz gibi burjuvazinin irice kısmı Atlantik kampı içinde kompradorlaştı; yabancı sermayenin temsilciliğine “terfi” etti. Komprador burjuvazi de ulusal ekonominin geliştirilmesini değil, temsilciğini yaptığı uluslararası büyük sermayenin çıkarlarını gözetti haliyle.
İkinci olarak, burjuvazinin bir kısmı oldukça “kirli”dir; klasik ekonomik faaliyetlerle değil, siyasi destekle büyümüştür. O nedenle de bagajı sorunludur.
Ne demek istediğimizi bir dönem İstanbul burjuvazisinin temsilcisi olarak başbakan olan Tansu Çiller’den hareketle anlatalım. Çiller önce “RP ile hükümet kurmak vatana ihanet, sistemin sonu, Türkiye’nin karanlığa bürünmesidir” dedi ama sonra gitti RP’yle koalisyon kurdu; RP’yi iktidar yaptı ve bugüne gelen yolu hazırladı.
Peki, burjuvazinin temsilcisi, üstelik “sistemin sonu” diye de doğru görebildiği bir yola neden girdi? Birincisi Atlantikçiydi; ABD Kemalist değil, İslamcı Türkiye istiyordu artık. İkincisi de yolsuzluk dosyaları vardı. O dosyalar Çiller’i rehin aldı ve Çiller “sistemin sonu”na giden yolu hazırladı.
Aynı Çiller, yıllar sonra da adım adım Cumhuriyeti tasfiye eden AKP’ye destek verdi. Neden? Oğlunun işleri için!
YENİDEN DEVRİM, YENİDEN CUMHURİYET
Cumhuriyetin “sahipleri”, Atlantik kampında olmanın gereği olarak komünistlere ve solculara düşman oldu, hatta onları baskılaması için “siyasal İslamcıların” önünü açarak Cumhuriyetin tasfiye edilmesine neden oldu özetle…
Bu süreç sarmal bir şekilde, Kemalistleri de adım adım hedef alan ve en sonunda onları da tasfiye eden bir sürece dönüştü.
“Sahipleri” ihanet ederken, Cumhuriyeti savunmak da halkın Kemalist kesimleriyle birlikte solculara kaldı en sonunda.
Ve geldiğimiz yeri, “Hedef ne? Mücadeleyi nasıl ve kimlerle yürüteceğiz” sorularına doğru yanıt verebilmek için iyi saptamalıyız.
Ahmet Taner Kışlalı’nın 1994’teki saptamasından başlayarak geride kalan 24 yıl artık şu gerçeği ortaya çıkarmıştır: Korunacak Atatürk Cumhuriyeti kalmadı, ama yeniden inşa edilecek Cumhuriyet hedefimiz var. Artık Cumhuriyeti savunma mevziisinde değil, “yeniden Cumhuriyet” devrimi yapma mevziisinde olmalıyız!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu