Mehmet Ali Güller

Mektup ve mutabakat

21 Ekim 2019 Pazartesi

7 Ağustos tarihli Erdoğan-Trump mutabakatı: Tampon Mutabakatı diyebileceğimiz bu anlaşma 440 km. genişliğinde ve 5-10 km. derinliğinde bir bölgenin ele geçirilmesini hedefliyordu. AKP hükümeti 5-10 km. derinlik yerine, derinliğin 30. km’ye çıkarılmasıyla tamponun güvenli bölgeye dönüştürülmesini ve bölgenin denetiminin Türk askerinde olmasını istiyordu. Trump’ın Suriye’den asker çekme girişimine karşı olan Kongre ve Pentagon ise denetimin sadece Türk askerinde olmasını kabul etmiyor, ABD askeriyle birlikte olması gerektiğini zorluyordu. 10 km. derinliğin ise altındaki PYD bölgesinin fiilen AKP tarafından tanınması karşılığında, 30 km’ye çıkarılabileceği kabul ediliyordu.
6 Ekim tarihli Erdoğan-Trump uzlaşması: 2 ay boyunca bir gelişme sağlanamaması üzerine Trump ve Erdoğan karşılıklı geri adım atarak 6 Ekim tarihli uzlaşmada, Güvenli Cepler Mutabakatı’nda buluştular: ABD askerleri operasyon bölgesinden çekilecek; Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusuna operasyon yapacak; ABD bu operasyonun içinde olmayacak ve desteklemeyecek; ABD’ye yük olan IŞİD’li tutuklular ve ailelerinin barındırıldığı kampların sorumluluğu Türkiye’de olacak; Türkiye “cep bölgeler” kuracak…

Barış Pınarı Harekâtı
Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı bu şartlarda başladı ama Astana ortakları İran ve Rusya’dan bile istediği desteği alamadı. Bunun en önemli nedeni harekâtın Şam yönetimiyle bir anlaşmaya varılmadan yapılıyor olmasıydı. Diğer yandan AKP hükümetinin sahadaki kimi “toprak bütünlüğüne” aykırı eylemleri, özellikle Tahran’da ama Moskova’da da ciddi endişe yaratıyordu. Ancak Moskova yine de harekâttan kimi kazanımlar gördüğü için Tahran gibi kökten karşı çıkmıyordu.
Nitekim Şam-Moskova açısından şu kazanımlar oldu: PYD Şam’a 4 maddelik taahhütname ile zorunlu yanaştı; Suriye ordusu, Türk ordusunun denetimine aldığı alandan daha fazlasında, tek kurşun atmadan egemenliğini tesis etti ve AKP’nin hedefi açısından kesintisiz bir 440 km. genişliğinde bölge ele geçirmek, eğer Suriye ordusuyla savaşmayı göze almayacaksa, imkânsız hale geldj.
Diğer yandan Pentagon, “kara ordusu” YPG’nin Şam’a teslim olma sürecini stratejik bir kayıp olarak gördü ve ABD Kongresi, Trump’ın Suriye’den çekilme kararını engelleyecek bir tasarıyı hızla devreye soktu. Azil soruşturmasıyla da sıkışmış olan Trump, içeriden gelen bu büyük basıncı içeride dengelemek için hemen her gün Türkiye’yi hedef alan sosyal medya mesajları paylaştı. Erdoğan o tehditlere neden sessiz olduklarını şu sözlerle açıkladı: “Trump baskıları hafifletmek için mecburen tweet üzerinden bazı mesajlar veriyor.

Erdoğan-Pence mutabakatı
İşte bu şartlarda ve AKP’nin 8 gündür sessiz kaldığı, kabul edilemez nitelikteki 9 Ekim tarihli “Trump mektubu”nun gölgesinde 17 Ekim’de Erdoğan-Pence Mutabakatı yapıldı.
Harekâtın 10. gününde yapılan bu üçüncü mutabakat, imzalanan 13 maddesi incelendiğinde görülecektir ki iki taraf açısından da hem geri adımlar hem de kazançlar içermektedir:
ABD açısından kazançlar:
1. TSK baskısı altındaki YPG, 5 günlük silah bırakma kararıyla, 32 km. derinliğin altındaki “korunaklı bölge”ye taşınacaktı. (Peki, ABD o bölgede kalabilecek mi, soru işareti.)
2. PYD’nin Şam yönetimine teslim olma sürecine müdahale edilmiş oluyordu.
3. Moskova’nın zorladığı olası AnkaraŞam ilişkisi baltalanıyordu.
4. Ankara’nın Atlantik cephesinde olan bir ayağı, yeni bir anlaşma ile orada tutulmaya devam ettiriliyor ve Astana cephesinde olan diğer ayağı yerinden oynatılmaya zorlanıyordu.
Erdoğan açısından kazançlar:
1. Erdoğan, 120 km. genişliğinde ve 32 km. derinliğinde bir cep bölge kazanacaktı.
2. Kişisel mal varlığının da dahil edildiği ABD yaptırımlarını askıya aldırtıyordu.
3. Dünyanın “harekâtı durdurun” baskısına karşı zaman kazanıyordu ve ABD’yle anlaşarak o baskıları bir ölçüde sönümlüyordu. (ABD’nin, Rusya’yla birlikte BM’de Türkiye karşıtı açıklama yapılmasını engellediği unutulmamalı!)
4. Ve elbette mutabakata rağmen harekât, İstanbul’u kaybederek iktidarı inişe geçen Erdoğan için önemli bir siyasi kazanç oldu.

Tuzağa dikkat
Fakat Erdoğan ile Trump’ın anlaşmasının nasıl sonuçlar doğurabileceği, ancak Putin’in yapacağı hamleden sonra netleşecektir. Zira Suriye’de inisiyatif Putin ve Rusya’dadır; Trump ve ABD’nin mutabakat hamlesi ise geri bir mevzide tutunma hamlesinden öte bir şey değildir!
Bitirirken, ABD’nin tüm bu mutabakatlarla zorlamak istediği o tuzak hedefi anımsatalım: Türkiye’yi PYD’yi tanımaya mecbur etmek! “Türkler ile Kürtler arasında arabuluculuk yapacağız” diyen Trump’ın mutabakatı “İki çocuğun (TSK ve YPG) kavga etmesine izin verdik, sonra da ayırdık” şeklinde tanımlamasını ve Erdoğan-Pence Mutabakatı görüşmeleri boyunca ABD heyetinin eşzamanlı olarak PYD yetkilileriyle görüşerek bir “dolaylı müzakere” başlatmasını önemle not edelim!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Colani’nin arabası 14 Aralık 2024
Suriye'de 2. perde 9 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları