Geçenlerde katıldığımız kentsel yenileme çalıştayında, İzmir’in ve özellikle de Alsancak bölgesinin yakın geçmişini irdelemeye çalıştık. Mimarlar Odası ile Şehir Plancıları Odası tarafından düzenlenen toplantıda; kentin fiziki mekânları yenilenirken sosyal belleğinin nasıl korunabileceği üstüne de kafa yorduk.

Bu bağlamda, halen kaderine terk edilmiş bazı mekânlara dikkat çektik. Bunların mutlaka korunması ve sosyal bellek işlevi üstlenmesi gerektiğinin altını çizdik. Bunların başında da elbette tarihi elektrik fabrikası geliyor.
RANTA KURBAN EDİLMEMELİ
Elektrik fabrikası konusu, geçtiğimiz yıl Özelleştirme İdaresi tarafından buranın çok katlı yapılaşmaya açılacağı haberleri ile gündeme gelmişti. Biz de 8 Kasım 2024 tarihli Ege ekimizin ‘İzmir ve Ege Notları’ köşemizde; bu girişime tepki göstermiştik. ‘Elektrik Fabrikası İzmir’in tarihidir’ başlıklı yazımızda; söz konusu yapının İzmir ve İzmirli için önemine dikkat çekmiştik.
O günlerde merkezi idarenin burayı çok katlı ticaret ve turizm alanı yapma girişimlerine yerel yönetimler de tepki göstermişti. Bu konuda görüşleri sorulan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi yetkilileri, olumsuz görüş bildirmişlerdi.
2026, 100. YILI
Bu asırlık mekânın, İzmir’in ekonomik - sosyal ve kültürel tarihinde önemli bir işlevi ve misyonu var. Cumhuriyetin ilk yıllarında inşa edilen bu yapı, o dönemlerin tüm karakteristik özelliklerini taşıyor. Bir anlamda Cumhuriyetin sanayileşme hamlesinin simgesi sayılıyor. Ayrıca İzmir’in kentsel ve iktisadi gelişiminde de önemli bir geçmişe ve role sahip.
İşte son yıllarda kaderine terk edilen elektrik fabrikasının, böylesi tarihi bir anlamı ve önemi var. 1926 yılında temeli atıldığı için, önümüzdeki yıl 100. yaşını idrak edecek bu asırlık endüstri mirasına, İzmir’in bütün yerel dinamiklerinin ve tüm İzmirlilerin sahip çıkması gerektiğini düşünüyoruz.
SANAYİ - TİCARET MÜZESİ
Geçtiğimiz günlerde EBSO Meclis Üyesi Enver Olgunsoy, tarihi elektrik fabrikasının İzmir’in sanayi ve ticaret müzesi ihtiyacına cevap verebileceği önerisinde bulundu. Bu önerisini İzmir iş dünyasının değişik platformlarında da seslendirdi. EBSO’nun eski meclis başkanlarından Kemal Çolakoğlu da öneriye destek verdi. Biz de aynı öneriyi, geçtiğimiz günlerde mimar mühendis odaları tarafından düzenlenen panelde dile getirdik. Bu öneriyi öncelikle TMMOB bileşenlerinin sahiplenmesi gerektiğini vurguladık.
Şimdi başta yerel yönetimler ve iş dünyasının temsilcileri olmak üzere kentin yerel dinamikleri, bu önerinin hayata geçirilebilmesi için ortak bir yol haritası oluşturmalılar diye düşünüyoruz. Tarihi elektrik fabrikası; sanayi - ticaret müzesi yapılarak, kentin iktisadi ve sosyal belleği işlevini üstlenebilir. Bu amaçla, söz konusu tarihi mekân, İzmirlileri ve kentin yerel dinamiklerini temsilen İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilmelidir.
***
Kyme’nin çığlığı!
Kyme antik kenti, Aliağa yakınlarında geniş bir alana yayılmış kalıntılarıyla geçmiş uygarlıkların zengin kalıtını günümüze taşıyor. Antik kimliği ve özellikleri nedeniyle, Kyme çok önemli tarihi bir alan. Ancak son dönemlerde, bir yandan sanayicilerin müdahaleleri, diğer yandan çevre kirliliği; bu tarihi derin antik kenti tehdit ediyor!

AİOLİS ANTİK KENTİ
Kyme, Aiolis olarak isimlendirilen kıyı bölgesinin en önemli yerleşim merkezi olarak kabul ediliyor. 12 Aiol kenti arasında en büyüğü olan Kyme kenti, Aliağa Çakmaklı köyü yakınlarında bulunuyor. Nemrut körfezinde yer alan Kyme, Strabon'a göre, 'Fricio Locrico'dan gelen kavim tarafından kurulmuş. Kentin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 'Pelasgiler'e atıfta bulunulması, Anadolu kıyılarında kurulmaya başlayan ilk merkezleri akla getirmekte ve Myrina ile aynı kuruluş tarihinden yola çıkılarak, M.Ö.1046 yıllarına tarihlendirilmektedir.
Limanından dolayı Arkaik dönemden beri önemini koruyan Kyme, bir liman kenti olmasının yanı sıra, para bastıran ilk şehirlerden biri olarak da biliniyor.
RANTSAL KUŞATMA
Uzun yıllardır etrafındaki sanayi tesislerinin genişleme baskısı altında kalan antik yerleşim ve liman çevresinin 1. derece arkeolojik sit alanı statüsü, 28 Mart 2019 tarihinde İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla 3. dereceye düşürülmüş. Günümüzde özellikle antik liman yakınları, sanayi tesisleri için yeni liman yapılması baskısı altında.
Başkanlığı döneminde Kyme’yi sahiplenen, buradan çıkan eserlerin sergilendiği Kyme müzesini kente kazandıran, Aliağa’nın önceki başkanlarından Hakkı Ülkü ile konuyu görüştük. Değerli dostumuz Ülkü, günümüzde Kyme’ye, müzesine ve benzeri tarihsel alanlara yeterince sahip çıkılmadığını düşünüyor. Bundan da büyük üzüntü duyuyor. Bu alanların rantsal müdahalelerden uzak tutulması gerektiğini vurguluyor. Başkanlığı döneminde ilişki kurup, işbirliği yaptığı Sebastiana Lagona başkanlığındaki kazı heyetinin katkı ve emeklerini de unutmuyor.
ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Bu yöre ağır sanayi tesislerinin yanında komşu alanlarda ve kıyılarda konuşlanmış gemi söküm tesislerinin de işgali altında. Bu tesisler de bölgede çok geniş bir coğrafyayı doğrudan ve dolaylı olumsuz etkiliyorlar. Burada son derece tehlikeli atıkların depolandığı son günlerde ortaya çıktı. Bütün bu olumsuzluklar, yaşam ve tarım alanları ile birlikte Kyme antik kentini de tehdit ediyor.
Kyme, bir yandan yanı başındaki sanayi tesislerinin genişleme hamlelerine direnmeye çalışırken; diğer yandan gemi sökümcülerle ve onların yarattığı çevre kirliliği ile baş etmeye çalışıyor. İlgilileri ve yetkilileri, Kyme’nin çığlığına kulak vermeye çağırıyoruz!..
***
Baharı karşılarken…
Bu yıl gelişi biraz gecikmiş de olsa, ilkbahar mevsiminin güzel havası ve çevremizi kuşatan güzellikleri; ister istemez bizi yeni alanlara ve farklı konulara odaklandırıyor. Ekonomik sıkıntılardan, sosyal ve siyasal gerginliklerden bunalmış insanlarımız, yeni arayışlara yöneliyorlar. İzmirliler ve Egeliler, mümkün olduğunca kırlara, kıyılara, yeşil alanlara gitmeye çalışıyorlar...

Bu güzelim bahar günlerinde gelin de ünlü şairimiz Orhan Veli’nin ‘Güzel Havalar’ şiirini anımsamayın: “Beni bu güzel havalar mahvetti, / Böyle havada istifa ettim / Evkaftaki memuriyetimden. / Tütüne böyle havada alıştım, / Böyle havada aşık oldum; / Eve ekmekle tuz götürmeyi / Böyle havalarda unuttum; / Şiir yazma hastalığım / Hep böyle havalarda nüksetti; / Beni bu güzel havalar mahvetti.”
DOĞAYA ÖZLEM
Toplumca ekonomik açıdan zor ve zorlu geçen bir kış dönemini geride bırakıyoruz. Ayrıca bu yıl kış mevsimi görece biraz daha uzun sürdü. Bu nedenle, iklim koşulları, büyük çoğunluğumuzu doğadan, çevreden, açık alanlardan uzak tuttu. Dolayısıyla doğaya, çevreye, yeşile ve çiçeğe özlemimiz arttı. İşte içinde bulunduğumuz bahar günleri, bizi yeniden böylesi güzelliklerle buluşturuyor.
Doğayla, çevreyle, toprakla, yeşille ve çiçeklerle hasret gideriyoruz! Kente ve kentin meydanlarına / sokaklarına yönelişimiz, aynı zamanda çevresel eksiklikleri ve yanlışlıkları da görmemize yol açıyor. Doğal olarak çevre farkındalığımızı güçlendiriyor. Bazen yapılan güzel işleri gördükçe seviniyor, bazen de tam tersi gözlediğimiz yanlışlıklara üzülüyoruz. Her şeye karşın baharı karşılamaktan ve yaşamaktan sevinç duyuyoruz.