Önceki hafta sonu, Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası işbirliğiyle İzmir’de düzenlenen panelde; İzmir’in emek ve üretim tarihinden anılarımızı, gözlemlerimizi ve yaşadıklarımızı anlattık. 1 Mayıs haftası nedeniyle, orada yaptığım konuşmanın bazı bölümlerini kısa değinilerle paylaşmak istiyorum.
1970’li yıllar, İzmir sanayisinin ve dolayısıyla işçi hareketinin en canlı, dinamik ve hareketli dönemiydi. Özellikle Alsancak bölgesi başta olmak üzere kentin merkezi ve yakın çevresi, çok sayıda işçinin çalıştığı fabrikalarla doluydu. Alsancak, günümüzde varsıl insanların yaşadığı bir semt olarak bilinir. Halbuki o yıllarda, özellikle de semtin arka tarafları tam bir işçi, emekçi yatağıydı.
EMEK KENTİ VE SEMTLERİ
İsterseniz başlıca fabrikaları birlikte anımsamaya çalışalım. Atatürk Spor Salonu’nun çevresinde, Tekel yaprak tütün bakım atölyeleri ve tarihi sigara fabrikası sanki her daim nöbette gibiydi. Kahramanlar tarafında da Tariş pamukyağı ve zeytinyağı kombinaları ile Yemta yer alıyordu. Alsancak tren istasyonunun çevresinde DDY işletmeleri ve işçileri bulunurdu. Stadın önünden Halkapınar’a doğru yönelince, yolun sol tarafında Tariş incir, zeytinyağı işletme ve depoları, Tariş üzüm ve sirke işletmesi vardı. Yolun sağ yanında da yine asırlık Şark Sanayi kumpanyası ve Sümerbank fabrikaları bulunurdu. Daha ileride Tekel şarap fabrikası ve palamut işletmeleri, Alsancak’ı Halkapınar’a bağlardı. Bayraklı’ya doğru yönelince de sırasıyla Piyale, Kula Mensucat ve Turyağ fabrikaları, İzmir sanayisinin simgesi gibiydiler. Bu fabrikaların büyük bölümü üç vardiya çalışır ve çok sayıda emekçiyi barındırırdı.
GREVLER - DİRENİŞLER
İşte anımsatmaya çalıştığımız bu fabrikalar, o dönem İzmir’de sendikal ve siyasal mücadelenin mayalandığı alanlardı. Örneğin Şark Sanayi işçilerinin uzun süre direniş yaptıklarını ve onlarla dayanışma amacıyla Atatürk Spor Salonu’nda görkemli bir etkinlik yapıldığını anımsıyorum. Tariş Üzüm ve Kula Mensucat işçilerinin o yıllardaki eylemleri de önemliydi.
Yine o dönem İzmir’de yaşanan, BMC işçilerinin direnişi ile Metaş’taki sendika değiştirme mücadelesi, İzmir’in sendikal gündeminde önemli bir yer tutmuştu…
DİSK sendikal örgütlenmesini çok yönlü güçlendirirken, aynı zamanda farklı alanlardaki demokratik örgütlenmeleri de etkiliyordu. O yıllarda miting ve yürüyüşler için önce Basmane’de tarihi çınarın altında toplanılır, oradan Fevzi Paşa Bulvarı yoluyla Çankaya üzerinden Cumhuriyet alanına yürünürdü.
GREV GÖZCÜSÜ GÖMLEKLERİMİZLE
Yakın tarihimizde İzmir aynı zamanda önemli emek mücadelelerine ve toplumsal / siyasal direnişlere sahne olmuştur. Bunların içinde, 12 Eylül öncesi dönemde yaşanan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne (DGM) karşı yapılan direnişle Tariş direnişi önemli bir yer tutar. Bizim için çok anlamlı olan buradaki tarihi fotoğraf; 1977 yılında, İzmir’de, DİSK’in bir grev alanında çekilmişti.
Ayrıca büyük kitlesel gösteriler, siyasal mitingler, 1 Mayıs kutlamaları, işçi sınıfının grevleri ve direnişleri; İzmir’in toplumsal ve siyasal mücadele tarihinin önemli sayfalarını oluşturur. Örneğin üzüm işletmesinde 4,5 ay süren grevimiz, 12 Eylül 1980 darbesi ile son bulmuştu. Darbeyi ve darbecileri grev gözcüsü gömleklerimizle karşılamıştık. Hele 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde yaşananlar; bilinmesi, korunması, unutulmaması ve geleceğe / gelecek kuşaklara mutlaka taşınması gereken önemli toplumsal ve siyasal mücadele birikimidir. Bütün bu mücadelelerin içinde, 1 Mayıs kutlamalarının da çok önemli bir yeri vardır.
***
Emeğin, emekçinin bayramı
1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik - mücadele - dayanışma günüdür. Uzun yıllardır bütün ülkelerde emeğin ve emekçinin bayramı olarak kutlanır.
İLK 1 MAYIS’IMIZ
Bundan tam 50 yıl önce, 1975 yılının 1 Mayıs’ını İstanbul’da yaşadık (O zaman henüz daha 19 yaşındaydım ve gençlik yüreğimizin tüm ateşiyle adeta bütün dünyayı kucaklamaya hazırdık). İstanbul’un Tepebaşı’sında birçok fabrikadan öncü işçilerin katılımıyla ilk kez 1 Mayıs’ı kutladık
O kutlamada ilk kez duyduğumuz ve söylediğimiz 1 Mayıs marşı, adeta yüreğimize işlemişti!..
Aynı günün akşamı, aynı salonda, Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) oyuncularının sahneye koydukları, Maksim Gorki'nin ünlü eseri 'Ana' oyununu izlemiştik. O akşam, gündüz hep birlikte söylediğimiz marşın, ana rolünü Meral Niron’un başarıyla oynadığı ‘Ana’ oyununun müziği ve şarkısı olduğunu öğrenmiştik. Bugün bile her 1 Mayıs kutlamasında ve 1 Mayıs marşını her söyleyişimizde; 1975 yılının İstanbul’unu, Tepebaşı’sını ve yaşadığımız ilk 1 Mayıs kutlamasını anımsarız. 19 yaşımızda içinde yer almaktan onur duyduğumuz 1975 1 Mayıs kutlaması, konuyla ilgili pek çok kimse tarafından bilinmez.
KANLI 1 MAYIS
1 Mayıs’ın kitleselleşmesi ve geniş kesimlere ulaşması ise; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 1 Mayıs’ı sahiplenmesiyle ve 1976 1 Mayıs’ından başlayarak İstanbul’da Taksim meydanında gerçekleştirdiği görkemli kutlamalarla olmuştur.
Bu kitlesel kutlamalar içinde ‘kanlı 1 Mayıs’ olarak tanımlanan 1977 kutlamasının ayrı bir önemi vardır. İzmir’den gelerek katıldığımız bu kutlama, 34 kişinin katledilmesiyle adeta bir katliama dönüşmüştü. Kızkardeşimizin de farklı bir kortejde bulunduğu alandan sağ çıktığımızı, biz ve ailemiz ancak ertesi günü İzmir’de evde buluştuğumuzda öğrenebilmiştik. Ama tüm baskılara ve yaşanan acılara karşın, ertesi yıl 1978’de yine Taksim’de ve 1 Mayıs alanındaydık. Bugünlerde İzmir Alsancak ALTKAT sergi salonunda açılan 77 1 Mayıs fotoğrafları sergisi, bizi yeniden o yıllara götürdü...
1979 İZMİR KUTLAMASI
1979 yılında sıkıyönetim İstanbul’da 1 Mayıs kutlamasını yasaklamıştı. DİSK’e bağlı sendikalar 1 Mayıs’ı merkezi olarak İzmir’de kutladılar. Bu nedenle, 1979 kutlaması, İzmir emek tarihinin en kitlesel 1 Mayıs kutlamasıdır.
Biz o dönemde, gıda işkolunda çalışan DİSK üyeleri olarak; Halkapınar’daki fabrikalarımızdan yürüyüş kolları halinde, toplanma alanı olan Konak’taki Tarla meydanına kadar 1 Mayıs marşları söyleyerek yürümüştük. Oradan da Cumhuriyet alanına yürünmüş ve alan katılımcıları almamıştı.
SEVGİ EMEKTİR
1 Mayıs’ın toplumsal mücadele tarihinde olduğu gibi, kişisel tarihlerimizde de önemli izleri vardır. O toplumsal mücadeleler içinde tanıştığımız ve birlikte yürüdüğümüz sevgili eşimle, 1 Mayıs’ta alanlarda nişanlandık. Bizim için çok büyük anlamlar taşıyan 1 Mayıs’ı, yüreklerimize olduğu gibi birlikteliğimizin simgesi olan nişan yüzüklerimize de kazıdık. ‘Sevgi emektir’ diyerek, yine o mücadele yıllarının bize armağanı olan sevgili kızımıza da ‘Emek Gülümcan’ adını verdik.
1 Mayıs’ın kitleselleştiği ve tüm çalışanlara mâl olduğu 1970’li yılların toplumsal ve siyasal hareketliliği, belleklerimizde derin izler bırakmıştır. O dönemi bilmek, her daim anımsamak ve yaşananları unutmamak, ayrıca geleceğe ve gelecek kuşaklara aktarmak önemlidir. Unutulmamalıdır ki 1 Mayıs, bir mücadele geleneğidir. Geçmişte yaşanan 1 Mayıs kutlamaları da bu mücadele geleneğinin en anlamlı ve en önemli adımlarıdır.