Meriç Velidedeoğlu

Ayrımı Görelim!

01 Ağustos 2014 Cuma

Değerli dostlar biliyorsunuz, Türkiye’nin pek çok ilinde, ilçesinde “Sessiz Çığlık” eylemleri sürüyor; İstanbul “Beşiktaş”taki eylem de geçen cumartesi günü “97.”sine ulaştı.
Bu kez de “söz”, son dönemlerdeki gibi -yerinde ve haklı olarak- özgürlüğüne kavuşan değerli komutanlarımızdaydı.
Genelde konuşmalarında yargılama sürecinde “hukuk”un; “adalet”i uygulayanlarca ne kertede, ne boyutta çiğnendiğine, açıkça işlenen “hukuk katliamları”na değinirler.
Söylemlerini; apaydınlık, net, her kesimin anlayacağı bir dille yaparlar; tıpkı kitaplarındaki gibi; gerçekten kitaplarında da gerek anlatım, gerek dil yönünden dikkat çekici bir biçemleri (üslupları) var; kitapları okuyan dostlar, bu değerlendirmeye (bilmem) katılır mısınız? Ya da ne dersiniz?
Ayrıca bu “97.” “Çığlık” da, bazıları gibi, özelliği olan “Sessiz Çığlık”lardan biriydi; “22 Temmuz” günü, İstanbul’un ve öteki illerin “Emniyet”lerinde yapılan “Cemaat Operasyonu”ndan sonraki ilk eylemdi.
Bu “operasyon”la, “Başbakan”ın “efsane yaratan” polisleri, “şef”leri gözaltına alınmışlardı; gerçi bu durum “17 ve 25 Aralık”ta yapılan -Başbakan ile dört bakanın oğullarına dayanan- “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonlarından bir “öç” almaydı; ama yine de kumpas davalarıyla içleri yananların, halkla birlikte yıllarca haykırdıkları “Bir gün olur sap döner, keser döner...” atasözünün tam karşılığıydı.
“Sessiz Çığlık” eylemlerine katılan -özellikle çocukları hüküm giymiş- “analar”, artık dayanamaz olmuşlardı; zaman zaman öyle içten seslenirlerdi ki, “kumpasçılar”ın, çocuklarına yıllarca yaşattıklarını onların da yaşamaları için...
Bu “analar”, çocukları özgürlüğe kavuştuktan sonra ilk yapılan “Sessiz Çığlık”ta büyük bir “sevinç” içindeydiler doğal olarak; ama yazgıları eşleşen öteki analar için direnişlerini kesintisiz sürdüreceklerdi.
Ne var ki bu “coşkulu sevinç”, “Emniyet”te yapılan son operasyonlar ardından gerçekleşen “97.” eylemde bu ölçüde yaşanmadı... Oysa “analar”ın istekleri -eksik de olsa- yerine getirilmişti; gerçi yüzler gülüyordu ama, “Oh olsun! Çektirenler çeksin” anlamında bir sevinç ortamı kesinlikle yaratılmadı.
O gün konuşanlar da; sorgulanan, tutuklanan “Emniyetçi”lerin, “sahte örgütler, resmi belgeler, CD’ler, darbeler” yaratarak; dahası “delilleri yok edip suç uydurarak”, “telefonları izinsiz dinleyerek”, “kişisel verileri hukuka aykırı kaydederek”, tüm bunlarla suçlandıklarının “unutulmaması” gerektiğine vurgu yaptılar, sözlerini de “adil yargılanma” dileyerek noktaladılar.
O cumartesi, “Aydınlık”taki köşesi “Ay Işıltısı”nda, E. Tümg. “Ahmet Yavuz” da aynı görüşü: “Geçmişte bizlere yapıldığı gibi ‘adil yargılanma hakkı’ ihlal edilmemelidir” diyerek paylaşacaktı.
Ayrıca; bu ünlü “Emniyetçi”lerin buyruğundaki “efsaneci” polislerin, “kumpas” davalarının daha ilk adımında; evlere, bürolara yaptıkları baskınlarda ele geçirdikleri “suç” delillerinin en büyüklerinden biri, “Atatürk”ün “Söylev”iydi (Nutuk’tu) (!)
Bu “suç delili” (!) yeter artardı; toplumun hangi “kesimleri”ne ve “kimlere” “tuzak” kurulduğunun işareti olarak.
Kuşkusuz; “TSK” kesimine kurulan özel “kumpas”ın da, hangi “komutanlar”ı “kurban” seçeceğinin göstergesi olarak...
“Emniyet”i -bir bakıma- “Kumpas Bürosu”na çeviren “Emniyetçi”lerin, “ürettikleri” “sahte” bilgilere dayanarak sözde “Ergenekon Davası”nın iddianamesini hazırlayan Cumhuriyet Savcısı “Zekeriya Öz” de, “Atatürk”ün “Bursa Nutku”nu, ele geçirilmiş en büyük “suç delili” olarak görmüş; bu seslenişin “Atatürk”e ait olup olmadığını “Türk Tarih Kurumu”na sorup, soruşturmuştu...
Sanırım “Atatürk”, dolaysiyle “Söylev” konusunda gerek yargıçlara, gerek savcılara en kapsamlı yanıtı, Kr. Plt. Tğm. “M. Ali Çelebi” verecekti, savunmasını “Söylev”e dayandırarak.
Bilmem anımsanır mı, “M. A. Çelebi”nin suçlanmasının, “Adli Emanet”teki cep telefonuna bu “efsaneci” polislerden birinin yaptığı yüklemelerle oluşturulduğunu “33 ay” tutukluluktan sonra da “sehven olmuş” denildiğini...
O günlerin “TEM” Şb. Müdürü “Yurt Atayün” bugün tutuklandığında, cep telefonunun “Adli Emanet”e teslimini görüntü kaydıyla yaptırmış...
Yine o günlerin, başta “PKK” olmak üzere, türlü “terör örgütleri”ne karşı savaşmış komutanlarını, J. Alb. “H. Atilla Uğur”u “yasadışı örgüt”, “terör örgütü” kurmak ya da yönetmekle suçlayan “Emniyet”in “Şb. Md’leri” bugün “örgüt” kurmakla, yönetmekle suçlanıyorlar; bunların yargılanmalarını da izlemek gerekir; ama önce “Yarın Beşiktaş’ta olalım!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları