Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dâhi ve yalnız

28 Temmuz 2024 Pazar

İnsanlık tarihine damgasını vurmuş pek çok önder var ve her ulus, elbette kendi içinden çıkanı önemseme eğilimindedir. Ben de kuralın dışına çıkmıyorum ve biri yabancı, iki olağanüstü insana özel merakım var: Mustafa Kemal Atatürk ile Napolyon Bonapart

Oysa, zekâda ve dehada eşit gördüğüm bu iki lider belirgin farklılıklar gösteriyor.

Atatürk, batık bir ülke ve iflas etmiş bir rejimden yepyeni bir ülke yaratmış, yani kurucu. Napolyon Bonapart ise ülkesi Fransa’yı can çekişirken diriltmiş, sonra kendi eliyle batırmış, yani yıkıcı. Başlangıçta ikisi de cumhuriyetçi, asker ve otoriter. Ancak Atatürk, cumhuriyet rejimini kurar ve Türkiye’nin sınırlarını çizerken, kendi sınırlarını da çizmeyi bilmiş; sistemi şahıs üzerine değil devletin devamlılığı üzerine oturtmuş. Napolyon ise önce cumhuriyetçiyken sonra “tek adam” olmuş, emekleyen cumhuriyet rejimini kesintiye uğratıp bir imparatorluk kurmuş; sınırlarını genişletmeye kalkınca da şapa oturmuştur. 

DÜŞÜNCE YOKSULLUĞU

Atatürk öldüğünde, Türkiye yasal düzenlemeleri, özgüveni ve taze güçleriyle pırıl pırıl bir ülkedir. Napolyon, İngilizler tarafından Sainte Helene Adası’na ölmeye gönderildiğinde ise Fransa her üç erkeğinden birini savaşlarda yitirmiş; cansız, kansız ve yenik bir ülke. 

Ama önderlerin arasındaki bu yapıcılık ve yıkıcılık farkı, Fransa’nın Napolyon’dan bu yana DÜŞÜNCE zenginliğinde sürekli ilerlemesini; Türkiye’nin Atatürk’ten beri sürekli gerilemesini engelleyememiştir. 

Acaba neden?

Kuşkusuz toplumların geçmişten gelen entelektüel birikim varlığı, yokluğu ya da kalitesinden kaynaklanan bir gidişat ayrılığı söz konusu.

BİLİNÇ YOKSA ALIŞKANLIK VAR

Ben Atatürk’ün hep çok yalnız bir insan olduğuna inandım. Bir adam düşünün ki ezici çoğunluğu kara cahil, “yurttaşlık bilinci” olmayan bir tebaadan bir ulus yaratıyor, yarattığı topluma “c”sini bilmediği cumhuriyet rejimini kabul ettiriyor, kabul ettirmekle kalmayıp amaca inandırıyor ve eğitiyor. Başardıktan sonra da “Benim fani vücudum bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak” diyor. Yani yoktan var ettiği devleti ve rejimi, kendi varlığının üzerine çıkarıyor. Oysa en yakın çevresi dahil toplumun geniş geneli; önderin gösterdiği yolu açıp genişleteceğine, cumhuriyet rejimine sahip çıkacağına, eski tas eski hamam, kişi tapınmasını yani tebaa alışkanlığını sürdürüyor...

Ölmüş önderin büyüklü küçüklü, yüz binlerce (üstelik çirkin mi çirkin) heykelini dikiyor; ama eserini, asıl amacı cumhuriyet rejimini orasından burasından kırpıyor ve onun en çekindiği tehlikenin, irticanın kucağına atıyor. 

DEHANIN YALNIZLIĞI

Atatürk, inanç ve bilincinde o kadar yalnızdı ki ölümünden hemen sonra hakkında yazılan kitapların çoğu düşüncelerini değil “sarı saçlım mavi gözlüm” türü ağıtlar içeriyordu. Onun askeri dehasının yanı sıra entelektüel birikimine eğilen ve ciddi araştırmalar sonucu yazılan kitaplar; dikkat ederseniz son 20 yıldır çoğaldı. “Eseri” cumhuriyet taş be taş sökülmeye, irtica odakları şahsına nefret kusmaya başlayınca; Atatürk’le ilgili ciddi araştırma kitaplarının da sayısı arttı.

Napolyon, siyasal ve askeri anlamda Atatürk kadar başarılı olamamış bir önder. O da dâhi, matematik zekâsı ve adını taşıyan iki geometri kuralı var. Atatürk’ün matematik ve geometri kitapları da çok iyi incelediği Napolyon’un dehasına verdiği değeri gösterir. Zaten Napolyon’un en büyük şansı, düşüncesini inceleyen ve irdeleyen insanların entelektüel kalitesi olmuştur.

BİZ BİZİ YENERİZ

Örneğin Victor Hugo ve Honore de Balzac, Napolyon’un çağdaşlarıdır. Balzac, Napolyon’dan efsane yaratan yandaş kalemdir; Hugo, Napolyon’u yerin dibine batıran muhalif kalem. Ama yandaş ya da muhalif, iki dahi edebiyatçı Napolyon’u överek ve söverek ölümsüz kılmıştır. 

Atatürk’ün çağdaşı olan bu çapta iki isim sayabilir misiniz? 

İşte Atatürk’ün yalnızlığı buradadır. Dehada yalnızlık.

Ölümünden yarım yüzyıl sonra onun dehasını anlayan ve anlatan yazarlarımız, çok değerli eserler verdiler, veriyorlar. Ama geçen zamanda okumayan, düşünmeyen bir toplum yaratıldı. Umarım eseri cumhuriyeti payidar kılmak için çok geç değildir. 

Napolyon, “Türkleri öldürebilirsiniz ama yenemezsiniz!” demişti. Düşmana ne hacet? Kendi işimizi kendimiz bitirir, biz birbirimizi hem öldürür hem yeneriz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları