Ilımlı hevesler

03 Ekim 2021 Pazar

Bu yazının konusu Dario Moreno ve Fethullah Gülen’dir, sevgili okurlar. Bu sütunda birlikte sahne almak Fethullah Gülen’e mi hakarettir, yoksa Dario Moreno’ya mı, varın siz karar verin. 

Ama ben Dario Moreno’yu çok severim!

Dario Moreno, bildiğiniz gibi dünyaca ünlü ilk Türk şarkıcımız. İzmir doğumlu bir Rum yurttaşımız. Ilımlı cinsel, çok sevilen ve doğduğu toprakları pek seven Dario, uluslararası şöhret olabilmek için yerleştiği Fransa’da, Türk kimliğinin pek de avantaj sayılamayacağını çabuk anlamıştı. Rumluğundan da medet ummadı. Ne İzmir’in Kordon’u, ne Atina’nın Plaka’sı deyip Latin Amerikalılıkta karar kıldı. Biz Türkler hariç tüm dünya, yıllarca ve yıllarca Dario Moreno’yu Latino sanıp İspanyolca dinledi. Hele Fransızlar, Latin Amerikalı aksanıyla söylediği “Brigitte Bardot, Bardot, Brigitte Bidot, Bidot, Bebe, bebe, bebe...” şarkısına bayılırlardı İzmirli Dario’nun.

PARA, PARA, PARA

Dario Moreno, paranın önemini de çabuk kavramıştı. Hele başkaları için. Arkadaşım Jean Dominique gözleriyle görmüş, yıllardır anlatır: Paris’in lüks lokantalarından birinde yemek yerken, Dario girmiş içeri. Yanında her zamanki gibi ılımlı cinsel, genç bir arkadaşı. Masaya oturmuşlar. Dario bakmış, masanın bir ayağı dengesiz. Gözlük cebinden koca bir tomar para çıkarmış, kısa ayağın altına sıkıştırıp dengeyi sağlamış. Garsonları almış heyecanlı bir telaş. Hepsinin gözü masanın altındaki tomarda, Dario ile arkadaşına bir servis, bir ihtimam. 

Bizim iki kafadar yemişler, içmişler, derken hesabı istemiş Dario. Büyük bir nezaketle getirilen hesabı, nazikçe ödemiş. Ayağa kalktığında, garsonlardaki heyecan had safhaya ulaşmış. 

KAPAN DA KAÇAN MI VAR?

Dario yürüyüp gider gibi yapmış. Garsonların gözü parada, kendisi ve arkadaşına neredeyse iki büklüm bir saygıyla kapıya kadar eşlik etmişler. Dario kapıdan tam çıkacakken zınk diye durup “Ah” demiş, “Az kalsın unutuyordum!” ve masaya dönüp sallanan bacağın altındaki para tomarını yeniden gözlük cebine indirmiş. 

Dario Moreno’nun nanik yaptığı garsonların ne hale geldiklerini anlamak için sevgili okurlarım, düne kadar ılımlı dinsel Fethullah Gülen’den kendilerine “hoşgörü” diplomaları, Türkiye’ye de medet bekleyenlerin haline bakın, yeter. 

Kimler, kimler Gülen efendiyi kollayıp gözetmediler ki! Herkesin bildikleri, zaten herkesin bildikleri. Bir de benim bildiklerim var. Koca koca iş insanları, hepsi arkadaşlarım, “ılımlı” İslamiyeti tek çözüm diye gösterip Fethullah Gülen’i savundular, bana bile! 

ILIMLI İSLAMDAN HARLI İHANETE

Kerliferli köşe yazarları, hepsi arkadaşlarım, şeriatçılarla uğraştığım için, “O adamı ayrı tut, ılımlı dinsel, değişik biri, yararı var, zararı yok!” öğütleri verdiler. 

Bugün sanki hepsi birden bunamış gibi; hiçbiri Fethullah Gülen’i övdüğünü, hatta adını andığını bile anımsamıyor! 

Oysa ben kendilerine verdiğim yanıtı ve Fethullah Gülen’e olumsuz bakışımı çok iyi anımsıyorum, yazdım ve doğru çıktı: Ilımlı İslamiyet diye bir şey yoktur, olamaz. Tam tersine, İslamiyet kendi içinden çıkan tek ılımlı mezhebi, dünya görüşü ve uygulamasını, yani Aleviliği, fırsat buldukça ezmiş ve yok etmeye kalkmıştır. Çünkü İslamiyet, ortaçağ Hıristiyanlığında olduğu gibi bir devlet biçimidir, her ahval ve şeraitte kendi kurallarını, yani şeriatı uygulamakla egemenliğini sağlar. “Ilımlı İslam” nutukları atan her kimse, yalancıdır.

YILANA SARILMAYIN, YÜZME ÖĞRENİN! 

Son yıllarda laiklik gemisinden şeriat denizine düşen Türkiye, boğulmamak için ne yılanlara sarıldı. Oysa tehlikeli denizlerde birilerine sarılmak çözüm değildir. Hele yılanlara, hiç! Kurtuluş için tek çözüm, iyi yüzme bilmektir.  

Ama her şeyden önce, gemiyi batırmamak gerekir. Yani laikliği deldirmemek. 

Bizim politikacı kaptanlarımız ve sözde aydın dümencilerimiz, ne gemiciliği ne de yüzmeyi öğrendiler. Bu coğrafya ve bu denizlerde, böylesine maceracılığa cehalet değil, ihanet derler. Çünkü hep birlikte batıyoruz; yüzme bilmeyenler, bilenlerin gırtlağına sarılıp birlikte boğulacaklar. 

HER ŞEY DEĞİŞTİ, HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEDİ

Yukarıda okuduğunuz yazım, aynı başlıkla 21 Haziran 1999’da Radikal gazetesinde yayımlanmıştı, değerli okurlarım. 

Dile kolay, 22 yıl önceydi. AKP’nin kurulmasına iki ay vardı. DSP-MHP-ANAP koalisyonu, bir aydır iktidardı. Okuduğunuz yazının hangi satırı, hangi tümcesi ve hangi sözcüğün artık geçerli olmayan bir gerçeği dile getirdiğini ben göremiyorum, ya siz?

1990’lı yıllarda yazdığım hemen her köşe yazısı böyle, hiçbiri güncelliğini yitirmemiş ve her biri, Türkiye’yi kırk yıldan beri yöneten muktedirlerin hiçbir aksaklığı, bozukluğu, yozluğu düzeltmedikleri gibi biraz daha batırdıklarını ve ülkeyi gömecek olanlara yol açtıklarını gösteriyor. 

OPORTÜNİST LAİKLER, TİCARİ İSLAMCILAR

Türkiye’de laikliği, oy toplamak için popülizme oynayan sözde laik hükümetler, dincilere ve dinciliğe verdikleri tavizlerle kemirdiler. AKP geldi, tümden yok etti. Fakat adaleti başta temelleri yıkılan, varlıkları satılan mülk ve Cumhuriyet kazanımları, zaten daha önceki sözde laik hükümetler tarafından ağır yaralanmıştı. 

Türkiye’nin siyasal tarihinde, rejime ihanet ve yolsuzluklar yapanın yanına daima kâr kaldı ve her yeni iktidar, bir önceki hükümetin işlediği suçların hesabını sormadı. Çünkü halefler de selefler kadar yolsuz, oportünist ve kirliydiler. 

AKP ve MHP iktidarı, ekonomik nedenlerle kendiliğinden çöküyor. Muhalefetin hiçbir dahli yok. 

Eğer bu kez de suçlulardan hesap sorulmaz ve bedel ödetilmezse Türkiye çökecektir. Bu topraklar cehalet, ahlaksızlık ve yolsuzlukla baki kalamayacak kadar önemli bir coğrafyadır. 

Ama pislik, kirle temizlenmez.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları