Demokrasi nedir ve diktatör kime denir?

26 Aralık 2018 Çarşamba

Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimine demokrasi denir. Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimine Cumhuriyet denir.
Devlet ile din işlerinin ayrılığına, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olmasına laiklik denir.
Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişikliklere devrim denir.
Bir devrimi yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen harekete karşıdevrim denir.
Dinde bağnazlığı aşırılığa vardırmaya, başkalarına baskı yapmaya yönelmeye yobazlık denir.
Demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğretiye faşizm denir.
Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kimseye diktatör denir.
Bunlar TDK tanımları.
Açın bakın herhangi bir tarih kitabını.
Orada da, devrimlerin nasıl yapıldığı yazar.
İsyanların hangi koşullarda çıktığı, nasıl bastırıldıkları yazar.
İç savaşların nasıl çıktığı ve nerelere vardığı yazar.
Açın iki üç tane de siyasi analiz yazısı okuyun, toplum psikolojisine dair birkaç kitap karıştırın.
Seçimlerle işbaşına gelen ve halkı felakete sürükleyen liderlerin hayat hikâyelerine dair filmler seyredin.
Dünyayı kimler nasıl yönetir, kimler kimlerle ne pazarlıklar yapar, halklar neye kanar, neden korkar, ne zaman öfkelenir...
Hiçbir şey sır değil; hepsi ama hepsi kitaplarda ve filmlerde ve şiirlerde ve sahnelerde yüzyıllardır varlar.
Sadece Shakespeare’in kralları bile, gelmiş geçmiş ve henüz belirmemiş tüm iktidar zaaflarını bünyelerinde toplar.
Çünkü tarih, kronik bir hastalıkmışçasına hep tekerrür eder.
Bu tekerrürün zaafları üzerine düşünen ve konuşan ve tartışan...
Vardığı sonuçlardan yola çıkarak etrafını uyarmayı vazife sayan...
Bu konuda sorumluluk taşıyan insanlara normal koşullarda aydın deriz.
Yine normal koşullarda, aydın avcılığının ne anlama geldiğini de açık açık telaffuz ederiz.
Ama koşullar normal değilse...
Cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin, devrimin, karşı devrimin, diktatörlüğün ve faşizmin tarifini yapan diller koparılıyor, akıl hiçe sayılıyor, özgürlüklere resmen mühür vuruluyorsa...
Hukukla adalet arasındaki bağ kasten koparılmışsa...
Geniş kitleler barıştan, adaletten, çağdaşlıktan bahsetmenin küfürden sayılmasına ses çıkaramayacak kadar korkutulmuşsa...
Ve bir ülkenin, iktidarın iki dudağı ara-sındaki kaderi, iki dev mizahçının varlığında katrana ve tüye bulanıp meydanlarda gezdirilecek kadar iş çığırından çıkmışsa...
Bu demektir ki başımız gerçekten belada.
Daha önce bu dünyada...
Ne kitaplar yakıldı, ne tiyatrolar yıkıldı, ne filmler yasaklandı, ne sanatçılar zindanlara atıldı...
Ve bu yapılanlar hiçbir işe yaramadı.
Tarih hep kötücül iktidarların aleyhine ve aydın sanatçıların lehine hikâyelerle yazıldı.
Neticede, bir de siz açın bakın, bakın TDK’ye;
Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimine demokrasi denir.
Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kimseye diktatör denir.
Ve her şeyin ama her şeyin kötü benzeri bir müsveddedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları